Bohem'in Gezileri: Trabzon Tarih Müzesi
Bir ağustos günü, Trabzon'da aylak aylak gezerken ayaklarım beni Tabakhane'ye doğru çekti.
Bir yandan Tabakhane'nin dokusunu içime çekip diğer yandan futbol düşünürken Trabzon Tarih Müzesi yazısı gözüme ilişti.
O zaman Tabakhane'ye doğru yol almamın nedeni, şehre biraz yüksekçe bir yerden bakmak ve üniversite yıllarımdan beri ilgimi çeken Trabzon surlarıyla ilgili kafamdaki düşünceleri toparlayabilmekti. Böylelikle Trabzon tarihi hakkında bakış açımı zenginleştirecektim.
Trabzon, Tabakhane tarafına kurulmuş bir şehir. Zaten Tabakhane, Trabzon Kalesi'nin yukarısında ve arka tarafında kalmaktadır. Demek ki şehir, kurulurken denizden yukarıya doğru yerleşme göstermiş.
Bu anlamda Tabakhane, Trabzon'un canlı tarihidir.
Trabzon Tarih Müzesi adını ilk gördüğümde garipsedim. Tabakhane'de olan bir Tarih müzesi, herhâlde genel tarih (general history) üzerine olamazdı. Önce bu adlandırmanın, İngilizce özentiliğinden kaynaklandığını düşündüm. Trabzon Tarihi Müzesi demenin nesi zordu ki? Sanki Trabzon Tarih Müzesi demek daha havalıydı!
Tabakhane'nin Sarayatik Cami adlı dar bir sokağında bulunan Trabzon Tarih Müzesi, tahmin ettiğim ve olması da gerektiği gibi Trabzon tarihi üzerineydi. Eski bir evin restore edilmesiyle müze olarak kazandırılan bu yapı, müzelerin genel olarak soğuk yerler olmasına karşılık olabileceği kadar sıcak ve içtendi.
Bu içtenliği, Trabzon Tarih Müzesi'nin eski bir evden müzeye dönüştürülmüş olmasına bağladım. Karşımda Kanuni Evi. Trabzon'un en eski yerleşim yerinin en eski evlerinden birindeyim. Şöyle ahşap bir ev. Safranbolu Evlerine benzeyen Orta Çağ Rum mimarisi... Hani bakmaya, dokunmaya doyamadığım; hani TOKİ binalarıyla yok edilen mimari.
Oldukça yaşanmışlık dolu bir mahallede iki katlı bir konak. Bahçesi var ki manzarasını anlatacak kelime bulamam. Bu evde mutlaka Trabzon'un en entelektüel insanları yaşamış olmalı. Kim bilir kaç hüzne kaç mutluluğa tanıklık etmiş? Kim bilir?
Müzeye adımımı atar atmaz bu kez oldukça garip bir yerle karşı karşıya kaldığımı hissettim. Bir şeyler vardı ama anlayamıyordum. Odaklanmam gerekti. Elimle alnındaki teri sildim, güneş gözlüklerimi çıkardım.
Müzeyi geziyordum, bir şeyler öğreniyordum ama bazı şeyleri kafamda birleştiremiyordum. Müze bana bir şeyler katmamı istiyordu, benden bir şeyler istediği de belliydi. Müzede yalnız bendim. Daha fazla odaklanmam gerekti ve odaklandım. Notlarımı daha temiz ve düzenli tuttum.
Anlaşılan Trabzon şehri, seyyahların ilgisini fazlasıyla çekmiş ki Trabzon tarihine âit ilk belgeler yabancı seyyahların gravürleridir. Trabzon'la ilgili en çok gravürü, Fransız seyyah Deyrolle vermiş olup bu gravürlerin Trabzon'daki sosyal hayatla ilgili verdiği bilgiler kent tarihi araştırmaları için büyük önem taşımaktadır.
Trabzon, tarihin birçok devrinde seyyahların gözde duraklarından biri olmuştur. Bunun Trabzon tarihi araştırmalarına fayda sağlayacağı düşünülebilecekse de durum, tam tersidir. Çok fazla kaynak, çok fazla araştırma ve dil istemektedir. Üstelik seyahatnamelerdeki bilgilerin çok sıkı bir şekilde tenkit edilmesi zorunluluğu vardır.
Özellikle 19. yüzyılda birçok seyyah, Doğu Karadeniz'e ve Trabzon'a seyahat etmiş, bölgeyle ilgili notlarını yazmıştır. Ancak 20. yüzyıla gelindiğinde Cihan Harbi ve Cumhuriyet'in yabancı seyyahlara koyduğu yasaklar nedeniyle Lord Kinroos'un Kutsal Anadolu Toprakları'nı yazacağı 1950'lere kadar Trabzon için gezi edebiyatı türünde yabancı eser bulmak zordur.
Trabzon; konumu gereği her zaman göz önünde olan bir şehir olmuş, bu da birtakım yeniliklerin kente gelişini kolaylaştırmıştır. Trabzon'da fotoğrafçılık, 19.yy.ın sonunda Kakuli Kardeşler ile başlamıştır. Uzun Sokak'ta bir stüdyoda hizmet veren Kakuli Kardeşler, sayısı yüzü bulan şehir görüntüleri ve yapı fotoğraflamış ve bir kartpostal serisi hazırlamışlar. 2. Abdülhamid'in emriyle Kakuli Kardeşlerin 1885-1890 arasında çektiği 67 fotoğraflık koleksiyon da bugün Yıldız Sarayı albümünde sergilenmektedir.
Cumhuriyetten sonra mübadeleyle birlikte göçen Rum fotoğrafçıların yerini Türkler almıştır.
Trabzon'a dair ilk görüntüler, şehrin genel görünüşü ve yapılarıyla ilgilidir. Bu dönemde hem Bizans döneminde kalma hem de Türklerin yaptığı birçok fotoğraf resmedilebilmiştir. Bu fotoğraflar, bize yapıların ve şehrin o günkü durumları hakkında önemli bilgiler verirler.
Trabzon tarihinde ilk matbaa, devlet eliyle 1866 yılında kurulmuş, ilk gazete ise 1869 yılında "Trabzon" adıyla yine devlet eliyle çıkarılmıştır. 1870'de Rumca Eksinoks adlı bir gazete çıkarılmıştır. 1883'te ise ilk Türk matbaası Sofuoğlu Mücellit Hakkı tarafından çıkarılmıştır.
Hürriyetin ilanıyla birlikte merkezde olduğu gibi Trabzon'da da bir yayın patlaması olmuş; sosyal meseleleri konu alan gazetelerin yanı sıra edebî, siyasî ve mizahî gazeteler de çıkarılmaya başlanmıştır. 1. Dünya Savaşı'yla birlikte gelen Rus işgali, yayıncılık faaliyetlerini sekteye uğratsa da Millî Mücadele döneminde Rus taraftarı Rum gazetelerine karşı kuvvetli Türk gazeteleri çıkarılmıştır. Bunlardan İstikbâl, yalnız Trabzon'un değil basın tarihimizin ve millî mücadelenin içerisinde de özel bir yere sahiptir.
Cumhuriyetin ilanından sonra da Trabzon basını, tüm canlılığıyla yayın hayatına devam eder. 1923'ten 1928'e kadar 16 yayın ile Anadolu'nun en canlı şehirlerindendir Trabzon.
Trabzon, 1960'lı yıllara kadar, yayın hayatında son derece canlı görünmektedir. Trabzon'un bugünkü basın-yayınınıysa ülke basınından ayrı düşünmek mümkün değildir. Trabzon'da birbirinden pek haberdar ol(a)mayan ciddi bir entelektüel kitle var. Bu insanlar, denginde insanları bulamadıkları için şehirde derin bir yalnızlık çekiyor. Trabzon, ilk önce entelektüellerini şehirde tutacak mekânlara sahip olmadığından beyin göçü veriyor. Gerek belediyelerin gerekse şehrin ileri gelenlerinin bu konuda elini taşın altına koyması gerek.
Trabzon, tarih boyunca sporla iç içe olmuş bir şehirdir. Bizzat tanık olarak Trabzon'a dair ilk bilgileri veren Ksenephon, Anabasis adlı eserinde m.ö. 4.yy.da savaştan dönen askerlerin kentte güreş, boks, at yarışı ve atletizm gibi spor karşılaşmaları düzenlediğini nakletmektedir. Ziyaretinde Trabzon'dan çok etkilenen Hadrianus (117-138) Trabzon'a ticari amaçlı bir mendirek, sportif karşılaşmalar için hipodrom, ayrıca saraylar ve su kemerleri inşaa ettirmiştir.
Fetihten sonra da sportif faaliyetlere ara vermeden devam eden Trabzon'a, Trabzonspor'u kuracak olanların birlikte top oynadığı ünlü Kabak Meydanı'nı, şehzadelik yıllarında Yavuz Sultan Selim kazandırmıştır.
Trabzon'da ilk spor kulübü, gerileyen memleketin gençlerini kurtarmak amacıyla Halil Nihat Karlıklı, Muallim Lütfi ve Osman Cudi Beylerin öncülüğünde 1913 yılında İdman Grubu olarak Kabak Meydanı'nda 30 kadar gencin katılımıyla kurulmuştur. İlk maçında Rumların takımını 2-0 yenen İdman Grubu, futbolu Trabzon'un ilçelerine tanıtmak amacıyla Vakfıkebir, Beşikdüzü ve Görele'ye kadar giderek aralarında maç yapmışlardır. Memleketin içinde bulunduğu hâl, ardından gelen seferberlik çağrısı, İdman Grubu gençlerinin cepheye gönüllü gitmesiyle kulubün kapanmasına neden olmuştur.
1921 yılında Trabzon Muallimler Cemiyeti, yeniden spor kulübü kurmak istemiş ancak görüş ayrılıkları sonucunda cemiyetin üyeleri, cemiyetten bağımsız olarak Idmanocağı kulübünü kurmuş, fahri başkanı da Kâzım Karabekir Paşa olmuştur. Bunun üzerine cemiyetin diğer üyeleri İdman Grubu'nu yeniden kurmuş, fahri başkanlığını da Atatürk'e teklif etmişlerdir. Bu tekliften çok memnun olan Mustafa Kemâl Paşa, Trabzon'a bir telgraf göndererek İdman Grubu'nun fahri başkanı olmuştur.
Türkiye'de henüz ulusal ligler teşkil olmadan önce Trabzon'da 1924 yılında mahallî lig teşkil edilmişti. Trabzon'daki mahallî takımlardan biri de Necm-i Âti'dir. İdmanocağı ve İdmangücü rekabetinde 2 kez Trabzon mıntıkası şampiyonu olan Necm-i Âti'nin spor tarihinde yaptığı yenilik, ilk kulüp dergisini çıkaran kulüp olmasıdır. Necm-i Âti'nin onursal başkanı da Necmettin Erbakan'dır.
Trabzon'da futbolun, özellikle Akçaabat ve Trabzon'a gelen yabancı gemiler sayesinde yaygınlaştığı tahmin edilmektedir. Öyleki 1920'li yıllarda Trabzon futbolunun ünü, Rusya'ya kadar yayılmıştır. Rusya karması ile Trabzon karması arasında 24 Ekim 1925'te oynanan maç, Trabzon'da ilk uluslarası maç olarak kayda geçer.
Trabzon'da kulüpler yalnızca futbol branşında hizmet vermez. Genç cumhuriyetin katıldığı ilk olimpiyat olan 1924 Paris Olimpiyatlarına İdmanocağı adına Süleyman Rıza (Kuğu) uzun atlama ve gülle gibi birçok branşı temsilen katılmıştır. Süleyman Rıza, tam bir sporcudur. Futbola da ilgisi olan Süleyman Rıza, Paris Olimpiyatlarından dönüşte Asosyeşin Futbol adıyla bir eser yayımlar. Bu kitap ayrıca taşranın ilk futbol kitabı olma özelliğini taşır.
Trabzon, Türk literatüründe ilk şehir tarihi kitabının yazıldığı şehirdir. Trabzonlu Şakir Şevket tarafından yazılan eserde yabancı kaynakların da kullanılması dikkat çekicidir.
Trabzon'un ekonomik ve sosyal hayatı da tarih boyunca canlı olmuştur. Kuzeyde Kafkasya ve Rusya ile ticaret yapan Trabzon, güneydeyse Sivas üzerinden Konyalı ve Suriye ile temastaydı.
Osmanlı'nın fethinden sonra Karadeniz'in bir Türk gölü hâline gelmesiyle Trabzon limanının hinterlandı azalmıştır. Bu dönemde Karadeniz'de yalnızca Türk bandıralı gemiler görülmüştür.
1774 yılında yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz'de Rus ticaret gemileri görülmeye başlanmıştır. Rusya'dan sonra benzer imtiyazların 1784'te Avusturya, 1799'da İngiltere'ye, 1802'de Fransa'ya verilmesiyle birlikte Karadeniz, uluslarası ticarete açılmış oldu. O dönemde İran, Avusturya, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerle aktif ticaret hâlinde olan Trabzon'da konsolosluklar açılmaya başlanmıştır.
Trabzon Meydanı'nın önem kazanması da bu zamandadır. Daha önceleri şehrin merkezi Tabakhane'yken yabancı konsoloslukların o zamanki adıyla Meydân-ı Şarkî'de açılması Uzun Sokak'ın ve Kunduracılar Caddesi'nin de işlek bir yer olmasına sebep oldu. Limanla bağlantılı olarak Trabzon Meydanı, ticaret yapan acentelerin toplandığı bir yerdi. Anlatılanlara göre henüz İpek Yolu ticaretinin canlı olduğu zamanlarda şehre gelen tüccarlar, burada toplanırlarmış.
Cumhuriyet ilan edildikten sonraysa şehir, bir başkalaşıma girer. Trabzon'un sosyolojisinde son derece önemli bir payı olan gayrimüslimler, mübadeleyle şehri terk etmek zorunda kalır. Değişen Türkiye'de mimari de değişmekte, Trabzon'daki geleneksel mimari yerini Ankara'daki gibi modernist mimariye bırakmaktadır. Kervansaraylar yıkılmış, yerine oteller inşa edilmiştir. 1939'da yapılan Trabzon Lisesi, Trabzon'da modernist mimariye güzel bir örnektir. Mevcut otellerin yerini ise çay ve kahve salonları yerini aldı.
Trabzon'un, Tanzimat'ın ilanından sonra batılılaşmayı resmi devlet politikası hâline getiren Osmanlı hükûmetiyle birlikte başka bir kimlik kazandığını söylemiştik. Ki o yıllarda Trabzon'da bir Fransızca gazete de çıkmaktadır. Mesela Ahmet Suat Özyazıcı'nın babası Yusuf Cemalettin Özyazıcı, hiç özel ders almadan Fransızca öğrenebilmiştir.
Cumhuriyet'le birlikte önce Türk Ocağı'nın sonra Halk Evi'nin faaliyetleri, kültürel etkinlikleri kırsal kesime de taşımıştır. Özellikle Direktör Ali Bey'in Trabzon Valiliği yaptığı dönemden bir tiyatro birikimi olan şehirde Cumhuriyet'ten sonra birçok yerli ve yabancı tiyatronun temsili yapılmıştır. Bu dönemdeki opera binası, daha çok tiyatro için hizmet vermektedir.
Müzeyle ilgili ziyaretçi yorumlarını internette taradığımda müzenin, Trabzon tarihini anlatmak konusunda yetersiz kaldığı ve alışılagelmiş müzeler gibi olmamasından şikâyet edilmiş.
Müzenin alışılagelmiş müzelerden farklı olması, aslında Trabzon Tarih Müzesi'ni farklı ve mutlaka anlaşılası kılan özelliği.
Trabzon Tarih Müzesi, tarihi olayları kronolojik bir sırayla anlatmak yerine belirli konuları "anlatmak", bir anlatı sunmak ve bir anlatı oluşturtmak üzerine kurgulanmış.
Bir toplum, kültür aktarıcıları sayesinde kültürünü gelecek kuşaklara aktarır. Eğer kültür aktarımı bir yerde kesintiye uğruyorsa o toplum, eski kimliğinden başka ve hatta zıt bir kimliğe bürünür.
Bu, bütün dünyanın sorunu. Bu sorunu, Trabzon üzerinden okumak odağı farklı noktalara çekmek demektir. Mesele, Trabzon'un muhafazakârlaşması değildir. Mesele; bir kültürün aktarılmaması, bir kültürün yok olmaya yüz tutmasıdır. Mesele, Trabzon toplumunun yok edilmesidir.
Bu tür durumlarda ülkedeki Modernizm karşıtı herkes, suçu çok kolay bir şekilde Modernizm'e atabiliyordu. Ancak müze, bize Trabzon'un Cumhuriyet'le birlikte Osmanlı'dan getirdiği birikimi devam ettirdiğini, bazı yönlerini törpüleyerek geliştiğini ve bir başkalaşım içine girdiğini gördük. Asıl kültür aktarımının, 1960'lardan sonra koptuğu muhakkak. Çünkü elimizde başka bir veri yok.
Bunun nedenininse belirli bir yönde değişmeye başlayan toplumun, bu değişimin henüz yerleşmeye başladığı bir dönemde iktidar tarafından tam tersi istikâmete çekilmesi olduğunu düşünüyorum. Aynı anlayış, Köy Enstitülerini de kabul etmemişti. Çünkü aynı anlayışın en önemli tezi, devrimlerin hızlı ve sert yapıldığıydı. Bu önkabulle hareket ettiklerinden ne tür bir şeye sebep olduklarının farkına varamıyorlardı.
Post- Modernizm'i ele alırken lütfen tek boyutlu düşünmeyin. Post-modern düşünce biçimini hayatın irili ufaklı birçok yerinde görebiliriz.
Post- modern tarihçilik; tarihin ilgi alanını nasıl ki siyasî olaylardan çekip bireyin ve nesnelerin tarihine odaklamışsa müzecilik de artık o soğuk, içerisinde çeşitli tarihî eserlerin sergilenmesinden ele alınan bir konu hakkında bireyin ve toplumun gündelik hayatına yönelmiştir.
Trabzon Tarih Müzesi de Post Modern, anlayışa göre hizmet vermektir. Aslında bu, birkaç sene önce açılmış bir müze için anormal bir durum değil ama hem biz daha müzenin ne demek olduğunu bilmiyoruz hem de yeni bir şeyin ülkemize hemen gelmesine alışkın değiliz. Müze, yeni olmakla da kalmayıp müzeciliğin değiştiği ve dönüştüğü günümüz dünyasında bu değişime öncü olması yönüyle hayli ilginç.
Müzeler; modern, post-modern ve dönüştürücü olmak üzere üçe ayrılır. Bunlardan dönüştürücü müze, henüz çok yeni bir kavram olup konuyla ilgili özellikle Batı dünyasında tartışmalar devam etmektedir. Kültürel kopukluğun sonucunda zorunlu olarak ortaya atılmış bir kuram olarak öne çıkan dönüştürücü müze teorisi, müzede sergilenen eşyalarla ziyaretçilerin doğrudan etkileşime geçmesini savunmaktadır. Konuyla ilgili Jane K. Nielsen'in Transformations in The Postmodern Museums adlı makalesini Fahriye Erbay ve Özgül Çetin çevirmiştir.
Modern müzelerdeki öğreticiliğin yerini post- modern müzelerde ziyaretçi etkileşimi alır. Buna göre müzede sergilenen şeyler, verilmek istenen mesajın sembolüdür. Trabzon Tarih Müzesi'nde bir peştamal görürsünüz ve oradaki ambiyans, ve hatta yazılar bile ona göre ayarlanmıştır ki o peştamal zihninizde bir şeyler canlandırıverir.
Trabzon Tarih Müzesi, bir kronolojik esasa göre sırlanmaktan başka konulara göre bir sıralama göz ediyordu. Girişte hemen sağda Atatürk- Milli Mücadele ve Trabzon konulu bir belgeselle karşılaşıyordunuz. Hemen karşı odada şehre âit kartpostallar varken ilk katın sonundaki küçük bölümde şehrin basın yayın hayatına dair izler buluyordunuz. İşte post-modern müze, müzeleri bir tarih kitabı olmaktan çıkarıp insanlara bir konu dahilinde ele aldığı konu dahilinde hikâye anlatma işleviyle karşımıza çıkıyor.
Amaç şu, müzeden çıktığınızda zihninizde Trabzon'la ilgili bir imaj canlanmalı. Ama toplumun zihnindeki Trabzon algısı öyle iyi tahlil edilmiş ki yanlışlık ve eksiklik neyse ona vurgu yapılıyor. Bugün Trabzon'da herhangi bir sporla meşgul olmak çok zor. Amatör kulüpler, canlı değil. Çocuklar artık sokaklarda futbol oynamıyor, Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer, Şenol Güneş gibi futbol filozofları yetişmiyor. Müze, buna cevaben Trabzon'da sporun çok eski bir kökeni olduğunu, Süleyman Rıza adlı bir Trabzonlunun Paris Olimpiyatlarını, bir Trabzon kulübü ve ülkesi adına Paris Olimpiyatlarına katıldığını, olimpiyatlardan dönerken de elinin boş dönmediğini anlatıyor.
Trabzon Tarih Müzesi, Trabzon'la ilgili tüm önyargılarınızı kırıyor. Üstelik bunu tarihî verilere dayanarak yapıyor.
Yaptığı bu araştırmaya dayanarak Trabzon Tarih Müzesi, bir dönüşüme öncülük etmenin de peşindedir. Evet Trabzon'da artık entelektüel çevre, eskisi gibi değildir. Eski aydınlar yetişmemektedir. Ama bugün neden eski kültürel çevre yeniden tesis edilmesin, bugünün gençleri de Trabzon'un tarihte yaptıklarını gerek sportif gerek sosyal gerek kültürel anlamda sağlamasın? Dolayısıyla Trabzon Tarih Müzesi, post-modern bir müze anlayışından da öteye geçerek dönüşümlü müzeden esintiler barındırmaktadır.
Trabzon Tarih Müzesi; bireyin, Trabzon'la ilgili öğrenme sürecine, sosyal ve bireysel deneyimine doğrudan etki ediyor. Trabzon Tarih Müzesi'ni gezdiğinizde Trabzon'u zihninizde bir konumdan başka bir konuma taşıyorsunuz.
Trabzon Tarih Müzesi'ni gezecek olan ziyaretçiler, müzeden bir hikâye duyumsayarak kendilerine bir pay çıkarabilmektedir.
Ben önce edebiyata merak sardım. Edebiyat bölümü okumak istedim ve bunun için Marmara'da Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünü okudum. Sonra edebiyat, bana fazla yumuşak gelmeye başlayınca Tarih öğrenmek istedim ve ikinci üniversitemi tarih üzerine okudum. Sonra tarihin kurmacasından, hamasetinden, vahşiliğinden sıkılıp felsefeye merak sardım. Derken içimdeki futbol aşkı, her şeye baskın çıktı. Edebiyatta, tarihte, felsefede ve psikolojide, eğitim bilimlerinden öğrendiklerimi futbolla birleştirdim. Trabzon şehir tarihine karşıysa her zaman ayrı bir ilgim vardı.
Ne hikmetse İdman Grubu'nu da Idmanocağı'nı da kuran Trabzon Muallimler Cemiyeti. Ne hikmetse şehir tarihi boyunca edebiyatla, tarihle, sporla iç içe olmuş. Ne hikmetse bu satırları yazan da hem edebiyata hem tarihe hem de spora ilgisi var. Ne hikmetse futbolun bir şekilde içinde olmaya gayret eden bu satırların yazarı da bir öğretmen. Üstelik Beşikdüzü Anadolu Lisesi mezunu bir öğretmen. Ne hikmetse ve üstelik kurumlara dönüştürücü özellik yükleyen Yeniden Kurmacı bir öğretmen. Ve ne hikmetse Trabzon Tarih Müzesi de dönüştürü müze türüne uyabilen bir örnek.
Hayatımda kendimi hiç bu kadar mutlu hissetmemiştim. Trabzon Tarih Müzesi, önce kendimi, daha sonra Trabzon'u keşfettiğim yerdi.
Ben Trabzon kültür tarihini hiç bilmeden hatta kültüründen pek de yararlanamadığını düşünürken kendimde Trabzon'u gizlemişim. Meğer Trabzon benmişim. Demek ki Trabzon'u bilmek için Trabzon'dan uzaklaşmak gerekirmiş. Ben Trabzon'dan hep uzak hissetmiştim kendimi. Hep buradaydım ama hep uzaktım Trabzon'dan. Demek ki Trabzon, uzaklaştıkça yakınlaşılan bir yermiş.
Hem bu benim düşüncem. Bir başkası müzeyle ilgili yorumumun gerçeği yansıtmadığını iddia edebilir. O da kendine göre bir anlatı oluşturabilir. Bu oldukça doğaldır. Herkesin müzeden farklı bir anlatıyla çıkması da dönüştürücü müzenin bir özelliği.
Trabzon Tarih Müzesi adı tam da bu sebepten müzeye verilmiş görünüyor. Evet, müzede Trabzon tarihine âit şeyler var ama müzeyi kuranlar, müzenin Trabzon'la sınırlı kalmasını istemiyorlar. Trabzon'un tarihinin dünya tarihiyle birleşmesini, tarihsel olarak dünyayaya entegre olmuşluğun bugün de anlatılarda yaşamasını ve tarihte olanın bugün de olmasını istiyorlar.
Tebrikler
YanıtlaSilTeşekkürler
Sil