Bazı sanatçılar, yetiştiği yöreye özgüdür. Bu, onların adını millî veya uluslararası boyuta taşıyamayadıklarından değildir. O sanatçılar, o yöreye âit olmalıdır. Bütün mesele budur. O sanatçıyı yalnızca yetiştiği yörenin halkı bilmektedir. Yalnızca onlar bilmelidir, o kadar.
Bu sanatçılara baktığımızda eserlerinde yetiştiği yörenin folklorunu çok güçlü ve yoğun bir şekilde işlediğini görüyoruz. Bu durumda da insan acaba bu sanatçılar eserlerinde yöre halkının dahi dikkatinden kaçabilecek bu ayrıntıları bilinçli mi yoksa bilinç dışı mı işliyorlar sorusu geliyor.
Karadeniz halk müziği sanatçılarının getirdiği farklı yorumlarla birlikte hem evrensel hem de millî anlamda birçok kıymetli sanatçı yetiştirmiştir. Kâzım Koyuncu, Volkan Konak, Erkan Ocaklı, Davut Güloğlu akla ilk gelen isimlerdir. Saydığımız bu sanatçıların birçok eserinde Karadeniz folkloru "sezdirilme" yoluyla anlatılır. Bu sanatçılar, halktan beslenirler ancak halkı direkt yansıtmak gibi bir amaçları yoktur. Bu pop'üler Karadeniz müziğine tepki olarak doğmuş, Sosyalist ve sol ağırlıklı sanatçıların Karadeniz'in sorunlarını tüm çıplaklığıyla işleyen bir Karadeniz halk müziği akımından da bahsedebiliriz. Olgunlaşma dönemine girdiğini düşündüğüm Apolos Lermi bu sanatçılardan biridir.
Halktan beslenmek, halktan bir ideoloji doğrultusunda beslenmek ve direkt halkın içinden çıkarak bir halk olarak halk adına sözcülük yapmak çok başka şeylerdir.
Cayan Hüseyin hakkında bir Vikipedi maddesi yok. Ekşi Sözlük haricinde hakkında yazılı bir şeylere erişmek neredeyse imkânsız. Ekşi'de yazanlar ise Cayan'ın hayatı ve müziği hakkında doyurucu değil. Hayat hikâyesine dâir hemen hiçbir şey yok.
Zaten Cayan'ın kim olduğunu anlamak için onun nerede ne zaman doğduğuna dair kitabî bilgilere ihtiyacımız yok.
Cayan da bir Şalpazarlı olarak herkes gibi yaşadı ve öldü. Bir Şalpazarlı olarak nasıl yaşayanacaksa öyle yaşadı. O, halktı ve halkın içindendi. Onun amacı türkülerinde gizlediği küçük detayları dinleyicinin fark etmesi ve bu aydınlanmayla gülümsemesi değildi. O, ne gördüyse onu söyledi. Bilen bildi, bilmeyen ise bilmedi.
Dedim ya, Cayan Hüseyin'i herkes anlayamaz. Evet, belki onun o samimi nağmeleri bu coğrafyaya yabancı birine hoş gelebilir ancak bu durum Cayan'a duyulan sempatiden öteye geçemez.
Cayan'ı anlamak için önce yetiştiği coğrafyayı bilmek gerekir
Karadenizde kasaba merkezleri, bir yandan dağların, diğer yandan denizin sıkıştırmasıyla oldukça küçüktür. Kasaba merkezini şöyle bir gezmeye kalksanız gezintiden hoşnut olmaya başladığınız anda kasabanın sonuna gelmiş olursunuz. Karadeniz sahilleri, rahatlıkla gezebileceğiniz veya başta denize girme olmak üzere rahatlıkla sosyal etkinliklerinizi yapabileceğiniz veya sosyalleşebileceğiniz bir yer de değildir. Karadeniz'in köylerineyse ulaşım hem çok zordur hem de köylerin hemen hemen hiçbir cazibesi yoktur. Köyün yaşlıları belki köy camiîsinin yanında bazı vakitler laflıyor olabilirler. Köylerde genç nüfus, diğer bölgelerin köylerine nazaran daha düşüktür. Üstüne üstlük, her an birbirinin yakasında olmayı seven bölge halkının köylük yerlerde mahalle baskısı, insanın sinirlerini alt üst edecek derecelere kadar çıkmaktadır. Denilebilir ki Karadeniz'e rağmen kendi bildiğini kendi istediği şekilde okuyabilen yöre insanı, büyük bir iş başarmıştır.
Bölge halkı, daima sıkıntı içerisindedir. Çoğu bölgenin tek sosyal aktivitesi yalnızca düğünlerdir. Doğu Karadeniz bölgesinde sosyal denetim mekanizması oldukça sıkıdır. Dolayısıyla gençler kendilerini oldukça baskı altında hissetmektedir. Özellikle Karadeniz bölgesinde genç bir erkek için sosyallik oldukça sıkıntılı bir konu hâline gelebilir.
Bölge halkının eğlenecek aktiviteleri olmamasının yanı sıra Karadeniz insanı, hayatı kendisine zehir etmeyi âdeta ilke edinmiştir. Herkesin her zaman işi vardır çünkü hiç kimse hiç kimse işini yapmamaktadır. Dışarıda mutlu olamayan yöre insanının iç dünyası da huzurlu değildir.
Kadın-erkek ilişkilerinde hepimzin bildiği gibi önce kadın, erkeğe bir işaret verir. Bu, kadının davetidir. Erkeğin bu davete icabet edip etmemesi, eğer ediyorsa ne şekilde icabet ettiği o kadınla erkeğin bir ilişki yaşayıp yaşayamayacağını belirler.
Erkeklerin büyük bir kısmı kendi cinselliğini 15 yaşlarında keşfetmeye başlar. Buna karşılık olarak kadınlarda bu farkındalık 12-13 yaşlarına kadar düşebilir. Kadın; zihinsel ve bedensel gelişimine erkeklerden daha önce başladığından ilişkiler konusunda eli, erkeklerden her zaman güçlü durumdadır. Bu yaşlarda erkeğin önünde çok fazla seçeneği yoktur. Kendinden daha küçük bir kıza bir şeyler hissedemez. Esasen gelişim çağındaki birey için birkaç ay bile önemliyken 15 ile 14 yaş arasındaki bir kızın arasindaki fark, dünyalar kadardır. 15 yaşındaki hiçbir erkek, daha olgununu elde etmek varken 1 yaş bile olsa küçüğünü istemez. Öte yandan sosyal baskı, erkeğin en azından kadınla yaşıt olmasını savunduğundan 15 yaşındaki bir erkek için kendinden büyük kızlar ulaşılmazdır.
Bu noktada Karadeniz erkeği mutlaka iyi düşünmelidir. Karadeniz erkeği, abayı yakacağı kızı iyi düşünmek zorundadır çünkü kadınların sosyal ağları oldukça gelişmiştir. Erkek; bir kıza âşık olur ve ona hislerini açarsa bu, kızın arkadaşlarının eniştesi olması demektir. Yani kızın çevresinden hiçbir kızla o erkeğin bir ilişki yaşama ihtimali yoktur. Erkek, reddedildiği veya kızdan ayrıldığı takdirde muhtemelen kızın arkadaşları da o erkekle (enişteyle) arasına mesafe koyacaktır. Sonuçta kız, arkadaşlarıyla hayatına devam ederken erkek, tek başına kalacaktır.
Kısacası kadın, sosyal olması sebebiyle her an yeni aşklara yelken açacak potansiyeldeyken erkek, yalnızlığına terk edilmiş durumdadır. 15 veya 16 yaşında, henüz gençliğinin baharındaki bu erkek âtıl duruma düşmüştür. Toplumsal erdem, ondan aşkına sahip çıkmasını ister. Küçük yaşlardan beri toplumun baskısını üzerinde hisseden bu erkek, hiç tereddüt etmeden bu erdemi yerine getirdiği için kıvanç duymaktadır. Bundan sonra bu erkek, ancak kendi gibi kaybedenlerle birlikte olacaktır. Aynı yolla doğal seçilimden şutlanan erkeklerle içki içip dertleşmek, kaybedenlerin yapacağı tek aktivitedir. Erkek; yıllar boyu aşkını içinde taşıyacak, askerden döndüğünde aile büyüklerinin belirlediği "münasip" biriyle hayatını birleştirecektir. Yıllar boyu yalnız yaşayıp yalnızca bir kişiyi seven erkek; ilk aşkını önce idealleştirecek, ilk aşkından umudunu tamamen kestikten sonra ise (ilk aşkı evlendiğinde) bu semavî varlık melekken çoğu zaman "şeytan" imgelemi ile hatırlanıyor olacaktır. Aşk konusunda tek tecübesi çok kötü olan erkek, karşısındaki etten kemikten kadınla bir türlü sağlıklı ilişki kuramayacak ve "ilk aşk" uğruna bütün ömrünü mahvedecektir. Hayatındaki bu düzensizliği, ilk aşkının ona "ihanet etmesine" bağlayacak ve hem ilk aşkına hem de hayata karşı daha fazla kinlenecektir.
Sosyal bariyerleri aşamayan Karadeniz erkeği, aşk hayatında büyük problemler yaşamaktadır.
Bu durumun yalnızca Doğu Karadeniz kasabalarına "has" bir durum olduğu iddiasında değiliz. Karadeniz'de aşkın yalnızca bu şekilde yaşandığını söylemek de abesle iştigâldir. Karadeniz müziğinde mesela bir kadın duyarlılığı, bu duyarlılığın içerisinde kadınların sevip de kavuşamaması da işlenmiştir. Yasemin Yıldız'ın "Sen Yarim İdun" türküsü, bu tür türkülerin en meşhurlarındandır.
Temel savımız, Karadeniz'de aşkın bir de bu türlü yaşandığı ve Cayan Hüseyin adıyla bilinen Hüseyin Aydın'ın da bu tür bir aşka düşüp müziğini, bu ilk aşkını anlatmasına adamasıdır.
Esasen kasaba zihniyetinin olduğu her komünitede aşk, yukarıda bahsettiğimiz şekilde yaşanma olasılığını hâizdir. Kasaba zihniyetini içinde taşıyan her kimse de bu duruma düşme ihtimalini göz önünde bulundurmalıdır.
Cayan Hüseyin, yöre halkı için yayla şenliklerinin vazgeçilmez bir ismiydi. Nitekim Cayan Hüseyin de en çok bir yayla şenliğinde irticalen söylediği Youtube'da "İki Şeye Pişmanım Sigara Içtiğime Bir Seni Sevdiğime" adıyla kayıtlı atma türküsü ile bilinir. Aslında türküde Cayan Hüseyin'in ne dediği belli olmamaktadır. Bir yöre insanı olarak ben bile bu atma türküde ne dediğini tam olarak anlayamıyorum. Büyük ihtimalle Cayan burada içki ve müziğin etkisiyle çoşmuş ve ağzına ne gelirse söylemiştir. Cayan'ın samimi tavrı, geçmişe yönelik söylediği "İki şeye pişmanım: sigara içtiğime de bir seni sevdiğime" sözünü kendinden geçmiş bir şekilde söylemesi bu, içerisinden hiçbir anlam çıkarılamayacak türküyü cazip hâle getirmiş olacaktır.
Cayan Hüseyin; idealleştirilmiş melek şeytanı kadın ile etten kemikten kadın arasında sıkışıp kalırken tutunamamış Karadeniz erkeğinin içki muhabbetlerinde -Bu sohbetlere, genelde yaylada yapıldığı için çimen muhabbeti de denir- dinlenilen isimlerden biri olmuştur. Bu sohbetlerde erkekler, hayat karşısında âcizliklerinden, eski sevdalarından, şimdiki eşini beğenmemelerinden bahseder. Tercih edilen içki genellikle kırmızı Tuborg'tur. Ancak eğer yaylaya gidilmişse rakı içilmeden dönülmez.
Cayan Hüseyin; Ey Gidi Göllü Alan, E Sevdam, Bu Akşam İçeceğum, Esmerlere Lafım Yok türküleri ile ünlüdür. Hele "Bu Akşam İçeceğum" birçok yöre ve yöre dışından sanatçı tarafından yorumlanmıştır. Yalnız yanlış olarak türkünün Akçaabatlı Pala'ya âit olduğu sanılmaktadır. Bunun nedeninin Pala ile Cayan'ın tarzlarının birbirine çok benzemesi hattâ Pala'nın "Yanyana Gelemeyiz" türküsü ile "Bu Akşam İçeceğum" türküsünün birbirine benzer tütküler olduğunu söylebiliriz. Yine de iki türkü de Trabzon yöresi için orijinal birer kült eser olmuşlardır.
Denilebilir ki Cayan Hüseyin dinlemeye "Ey Gidi Gölü Alan" ile başlanmalıdır çünkü yukarıda bahsettiğimiz Cayan'ın mottosu hâline gelmiş "İki şeye pişmanım: Sigara içtiğime de bir seni sevdiğime" sözü ayrıca bu türküde de geçmektedir. Şöyle ki bu türkü Cayan'ın hayata bakışını en güzel ve en saf şekliyle anlatan eseridir.
Bir karadenizli için bu tür havalar Arabesk yerine geçer. İnsanları arabesk dinlemeye iten âmil kişinin modunun düşük olup kendini kötü hissettiğinde ona modunun düşük olduğunu hatırlatması ve bu durumu sürdürebilir konuma getirmesidir. Kişi, konformist olmasından dolayı "yoğun yaşama" adı altında bulunduğu durumdan çıkmak istemediği için o ruh hâlini devam ettirmek ister. Cayan'ın tarzı da oldukça arabesktir. Cayan, bir halk arabeski yakalamış ve onun izinden gitmiş izlenimini vermektedir. Arabesk müziğin espirisi, yoğun ve bunaltıcı bir arka fonla belirli kalıp sözlerin art arda sıralanmasıdır. Bunlar "Ben yandım, bittim, sevdim ama kavuşamadım, ölüyorum, bitiyorum." gibi herkesin kendine göre anlam çıkarabileceği sözlerdir. Cayan Hüseyin de bu parçada özellikle her Doğu Karadenizlinin kendine pay çıkarabileceği sözleri kullanmış. Esasen Cayan, bir halk klasiğidir. Bir klasik olarak da böyle bir klasik eser ortaya koymuştur.
Ey Gidi Göllü Alan
Ey gidi göllü alan
Yalan bu işler yalan
Var mı habu dünyada
İlk sevdasını alan
Bensiz olmuştu bensiz
O sevdamın düğünü
Lanetle anıyorum
Tanıştığımız günü
Yalan konuşmasaydin
Ben de gülseydim e!
Seni göreceğime
Yılan görseydim e!
Sen bunu bilmiyorsun
Canım yanıyor canım
Seni çok sevdim ama
Şimdi ne çok pişmanım
Bu kadar acılara
Ben nasıl dayanmışım
Şimdi anlıyum şimdi
Kız boş yere yanmişum
Şimdi nasıl yanarım
Peşime eşiğime
İki şeye pişmanım
Sigara içtiğime de
Bir seni sevdiğime
Eser, ilk sevdaya kavuşamama ve bu aşkı yaşamaktan duyduğu pişmanlık üzerine kurulmuştur. İlk dörtlük Cayan'ın en sevilen sözlerinden biri olup çok güzel bir sehl-i mümteni örneğidir.
İkinci dörtlükte ise sevgilinin evlenmesi, daha geniş bir ifadeyle sevgilinin evlenmesiyle sanatçıda oluşan travma konu alınıyor. Sevgili evlenene kadar sanatçının umudu vardır ancak sevgili evlenince âşığın bütün umutları biter. En nihâyetinde o sevgili, artık başkasının olmuştur. Sanatçının dokun(a)madığı veya dokunmaya doyamadığı sevgiliye artık bir başkası dokunacaktır. Sanatçı, bu aşkı daha fazla sürdürmek istemez çünkü bu durum toplumsal normalara aykırıdır. Dolayısıyla sevgili evlendiği gün sanatçının sevgisi, nefrete dönüşmüştür. Ancak o, o kadar duyarlıdır ki bu nefretin yanında zaman zaman o güzel günlere vefa olsun diye sevgisini de yaşatmaya çalışır ama bu güzel günlerden her bahsediş de sitemle bitmek durumundadır. Bu, aklını ilk aşkından alamayan sanatçının savunma mekanizmasıdır.
Bu eserlerde ilk aşkın ismi geçmesi gerekiyorsa Fadime, Hava, Ayşe gibi yörede oldukça yaygın isimler tercih edilir. Cayan "Hava" adını kullanmayı tercih eder. Buna karşılık Akçaabatlı Pala, Rumca puli kelimesinden bozma efuli'yi tercih eder ki bunun anlamı da "yavru" demektir.
Memnun kalınmayan bir sevdanın ardından o sevgiliyle tanıştıran kişilere, yere veya zamana sitem hattâ beddua etmek, Karadeniz halk edebiyatinda sıklıkla işlenen temalardandır. Aşağıda özellikle Beşikdüzü yöresinde işittiğim şu iki dörtlükte bu tema açıkça işlenmektedir.
At bizim atımızdı
Garabal'da sattılar
İyiyuduk, hasuduk
Aramızı gattılar
Birazacuk dar oldi
Zipkamun bacaklari
Aramızı gatanin
Yıkılsın ocaklari
Üçüncü dörtlükte sevgilinin sözünü tutmadığına vurgu yapılarak devamında kalıp sözlerle yaşanan aşka duyulan pişmanlığı, çok acı çektiğinden, bütün bunların boşa olduğundan bahsedilmektedir. Esasen sanatçı, bu türküde ilk dörtlükteki fikri eseri boyunca yaymıştır. Daha genel bir ifadeyle bu eserin ilk dörtlüğü Cayan'ın eserlerinin özetidir.
"E Sevdam" şarkısı da tipik bir Cayan Hüseyin türküsüdür. Cayan, türküde çocukluk aşkıyla bir hesaplaşmaya girmektedir. Aşkına karşılık alamamasına rağmen aşkını bugüne kadar sürdürmesi Cayan'da bir kompleks yaratmış olmalıdır ki sanatçı eserde bir yandan sevdasına beddua etmekte ve onu suçlamakta diğer yandan da aslında kendisinde olan suçluluk psikolojisini karşı tarafa yansıtmaya çalışmaktır.
E Sevdam
Aldı yari canımı
E sevdam e sevdam
Yedi beni gaybana
Bir gün olur e sevdam
Sen çok ağlarsın bana
Ben biliyim biliyum
Şimdi sen gülecesin
Sevdanın kıymetini
Çok sonra bilecesin
Ben habu dertlerimle
E sevdam e sevdam
Bak bir gün oleceğim
Azacuk dinle beni
Bak ben ne diyeceğim
Alsın Allah canını
Koysun seni dul karı
Sağlığımda gelmedin
E sevdam e sevdam
Cenazeme gel bari
Bu uşak bu dertlerle
E sevdam e sevdam
Elbette bir gün olur
Acele etme sevdam
Kara habar tez gelir
Gözyaşınlan ıslanır
O kırmızı yaniklar
Göz yaşınla ıslanır
Kırmızı yanıkların
Gelir kara bir haber
E sevdam e sevdam
Bak kaynar kulakların oyyyy
Türküde geçen anahtar kelimeler "Sen çok ağlarsın bana, gelir kötü bir haber, Allah alsın canını, kosun seni dul karı, gelir kara bir habar, sevdanın kıymetini çok sonra bilecesin."dir. Diğer dizeleri "doldurma dize" olarak değerlendirebiliriz.
Sanatçının kafası beddua ederken dahi karışıktır. Öyle ki hem "Allah alsın canını" deyip hem de "(Allah) Koysun seni dul karı" diyebilmektedir.
"Sevdanın kıymetini çok sonra bilecesin" sözünü de ayrıca vurgulamakta fayda var. Az veya nadir olan her zaman değerlidir. Bu türkünün yazıldığı kadını, sanatçının ilk ve tek aşkı olduğunu varsayarsak sevdanın neden kıymetli olduğu anlaşılacaktır.
"Esmerlere Lafım Yok" Cayan'ın aşka ve güzele bakış açısını yansıtması açısından önemlidir. Karadeniz'de yoğun bir Kıpçak nüfusu vardır. Bu yüzden Karadeniz erkeklerinin fenotipinde uzun boylu, sarışın, zayıf ama sağlam yapılı olma sıklıkla görülür. Aynı şekilde birçok Karadeniz kadını sarışın olmasa bile beyaz tenlidir. İmam Gazali güzel insanlar için "parlak" sıfatını kullanır. Cayan'ın esmerlere karşı olarak bu parlaklardan hoşlanmadığı bellidir. "Parlak" bir kadını elinde tutamayan Cayan Hüseyin, esmerlerden pek hoşlanıyor gibi görünmese de "Lafım yok" diyerek geçiştirmeyi yeğlemiştir. Bu meşhur "Sevdiğini mi aldın yoksa aldığını mı sevdin?" sorusu gibidir. Cayan, sevdiği tarafından yarı yolda bırakılmış bir adamdır. Ancak yine de ilk sevdiğinden vazgeç(e)mememiştir. Sevdiği kendisine ne kadar ihanet etse de o, aşkına sahip çıkmıştır. Bu yüzden erişebildiği esmerlere laf etmemeyi tercih etmiştir ancak Cayan'ın aklı hep o vefasız ama parlak güzellerdedir. Ne kadar sitem etse de onlara karşı içten içe bir hayranlık duymaktadır.
Elek elek iledim güzelin yollarını
Anlatayım dinleyin güzelin huylarını
Sevdim bir güzel kızı haylen taha pişmanım
Esmerlere lafım yok güzellere düşmanım
Gözlerimden yaş akar inan ki dolu dolu
Güzel olan bir kızin huyları kötü olur
Görürsün bir güzel kız dersin yesem ağzını
Düşersin tuzağına çekemezsin nazını
Sevdim bir güzel kızı haylen taha pişmanım
Esmerlere lafım yok güzellere düşmanım
Tuzağına düşenler en sonunda bağırdı
Ben de sevdim bir güzel bak saçlarım ağırdı
Şimdi sormaz o güzel her gün neden ağlarım
O güzelin yüzünden her gün karlı dağlarım
Sevdim bir güzel kızı haylen taha pişmanım
Esmerlere lafım yok güzellere düşmanım
Onu düşürsün mevlam bak benim hallarıma
O güzelin yüzunden yaz gelmez dağlarıma
Güzeller erken döner verdikleri sözunden
Erimez karın dağı o güzelsin yüzünden
Sevdim bir güzel kızı haylen taha pişmanım
Esmerlere lafım yok güzellere düşmanım
Doyurur gözlerini haram kara paralar
Habu güzelden kalma bende habu yaralar
Güzel seveni bilmez dostunu düşmanını
Güzeli seven bilmez dostunu düşmanını
Güzelliği var diye her gün emer kanını
Sevdim bir güzel kızı haylen taha pişmanım
Esmerlere lafım yok güzellere düşmanım
Türkü temel olarak pişmanlık üzerine kuruludur. Kahramanımız güzel bir kızın bakışlarına kanmış, onu bütün dünyası yapmış, sonunda perişan olmuş ve terk edilmiştir. Hattâ terk edildiğinde daha çok perişan olmuştur.
Cayan Hüseyin için öneminin bölgesel olduğunu söylemiştik. Yalnız bir eseri var ki özellikle Trabzon yöresi için klasikleşmiş bir eser olmasının yanı sıra hem başka sanatçılar tarafından seslendirilmiş hem de Cayan'a ufak da olsa ulusal bir ün kazandırmıştır.
Türkü, Cayan'ın en arabesk parçalarındandır. İçki ortamlarında dinlenmek için bire birdir. Türküde sevgiliyi kaybetmekten doğan üzüntü çok güzel işlenmiştir. Türkünün nakaratı "Bu akşam içeceğum bi büyük bi de yarum/ Buz koyun bardağuma belki söner efkarum" bölge halkının ezberindedir. Türkü, çokca ve sıkça dinlenmesine rağmen hâlâ ilgiyle dinlenmektedir.
Bu Akşam
Söz verdim dostlarıma sözümü tutacağım
Çok zor olacak bana seni unutacağım
Bu akşam içeceğum bir büyük bir de yarum
Buz koyun bardağıma belki söner efkarum
Kız geldim sordum seni boşver onu dediler
İnanmadım onlara bir de yemin ettiler
Bu akşam içeceğum bi büyük bir de yarum
Buz koyun bardağıma belki söner efkarum
Çok seviyorum ama onursuz yaşayamam
Neler duydum eşitdim bu yükü taşıyamam
Bu akşam içeceğum bir büyük bir de yarum
Buz koyun bardağıma belki söner efkarum
Şimdi eller ediyor yarimin yaylasını
Dimek boşa yanmışım ulan vay anasını
Bu akşam içeceğum bir büyük bir de yarum
Buz koyun bardağıma belki söner efkarum
Cayan; sözü dolandırmadan, eğip bükmeden, süslemeden söyledi. O, nasıl yaşadıysa öyle yazdı. Bu yüzden elinde Kırmızı Tuborg şişesiyle etrafa küfürler savuran insanlar tarafından çok sevildi. Bu insanlar, Cayan'ı çocuklarına sevdirdi. Cayan, bugün genciyle yaşlıysa yüreği onun gibi yanmışlarının yüreğini yakmaya devam etmektedir.
Cayan Hüseyin, 21 Aralık 2020'de ölmüş olsa da yüreği yananlar var oldukça o da var olmaya devam edecektir.
Müthiş bir çalışma mükemmel bir anlatım olmuş teşekkür ediyorum
YanıtlaSilTeşekkür ederim
Sil