Kayıtlar

Eylül, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsan İçin Zaman

    Zaman, üzerine düşünmeden edemediğimiz bir kavram. Entelektüel boyutta veya kişisel fantezilerimiz -her ne şekilde olursa olsun- zaman hakkında fikir sahibi olmayanımız yoktur.     Bu konuda bir düşünce var ki bu, son zamanlarda fazlasıyla ilgimi celp etti. Birtakım insanlar modernleşmenin hayatımızı çok fazla hızlandırdığını ancak bu hızlanmayla birlikte birçok şeyi kaybettiğimizi söylüyorlar. Onlara göre biz yavaşlayıp yolun kenarındaki güzellikleri görürsek kurtulaşa ermiş olacağız. Modern dünyadaki olumsuz havanın sebebi şeyleri çok hızlı yaşıyor olmamız.     O yüzden yavaşlamalıyız. Hatta mümkünse biraz durmalıyız. Dünyanın yaşanılabilmesi için bunu yapmamız şart. Kurtuluş ancak yavaşlayıp, bir yerde durup düşünmekten geçer. Öyle hızlı gidiyoruz ki düşünemiyoruz bile. Düşündüğümüzde acılarımız da dinecek.     Bu düşünceyi de şöyle sloganlaştırmışlar: Durun, yavaşlayın, düşünün!      Bu söz gerçekten samimi ve hoş gibi görünüyor. İyi bir öneri gibi. İçten bir dilek. Hatta ince

Türkülerin Söyledikleri: Nataşa Edebiyatı'na Ön Söz

Resim
    Yıllar, sovyetlerin dağıldığı yıllardır. Sarp sınır kapısının açılmasıyla Karadeniz, eski Sovyet vatandaşları ile etkileşime geçmeye başlar.     Türküler, yakıldığı toplumlardan ayrı düşünülemez. Türküler; toplumunun değerlerini, hayata bakış açısını, algılayışını vs. yansıtır. Ancak bazı türküler vardır ki bu türküler genellikle o toplumun spesifik bir meselesini ele almakla birlikte ele aldığı meseleyi bas bas bağırır ve kendinden sonra gelenlere de örnek olur.     Erkan Ocaklı'nın "Nataşa"sı işte böyle türkülerden biri.     Erkan Ocaklı, Karadeniz'in "özgün" evlatlarından biridir. 1949 yılında Trabzon'un Maçka ilçesinde doğup büyümüştür. Artvin, Arhavi kökenli olup Lazdır. İstanbul'a üniversite okumaya gelmiş, bu yıllarda müzik şirketleri keşfedilmiştir. Müzeyyen Senar, Bülent Ersoy, Barış Manço gibi sanatçılarla sahne almıştır.     Erkan Ocaklı birçok kez kulüplerde, türkü barlarda, gazinolarda sahne almış, turnelere katılmıştır. 90'lı yı

Dil Kelimesinin Etimolojisi Üzerine

   Türkçede dil, organ adı ve lisan anlamıyla kullanılır. Bu kullanımlar birbirine çok yakın olup muhtemelen dil kelimesi önce organ adıyla kullanılmış, oradan da analoji yoluyla lisan anlamını kullanmıştır. Oğuz Türkleri konuştuğumuz dil anlamında " lisān " kelimesini tercih etmişlerdir. Osmanlılar Türkçe dememiş de Lisãn-ı Osmaniye , mesela Farsça dememişler de Lisān-ı Farisî deyivermişlerdir. "+CA" eki modern Türkçede yaygınlaşmış, farsça yapılı tamlamalar atılmış, lisan kelimesi yerine de dil kelimesi kullanılmaya başlayınca biz de dil adları için mesela Fransızca veya Fransız dili deyivermeye başlamışız.     "+CA" ekinin bildiğimiz kadarıyla Osmanlı Türkçesi metinlerinde bir işlekliği yoktu. Modern Türkçede bu ek sıklıkla kullanılmaya başlanmış ve yaygınlaşmıştır. Buna bir ekin işlerlik kazanması adı verilir.     Dil uzmanları dil kelimesinin kök durumunda   olduğunu, yani parçalanamayacağını savunuyorlar. Oysa bazı çevreler tarafından dil kelimesin

Aforizmalar: Zizek: "Sevgi, Kötülüktür!"

Resim
       Slavoj Zizek, 1949 Yugoslavya doğumlu filozof. Özellikle Hegel ve Marx'ın etkisi altında kalmış bir aydınlanma düşünürüdür. İdeoloji, cinsellik, küreselleşme gibi birçok konuda kitap yazmıştır. Kitapları Türkçe de dâhil olmak üzere birçok dile çevrilmiştir. Bugün için yaşayan düşünürler arasında hatırı sayılır bir yerinin olduğunu da eklememiz lâzım.        Aslında Türk halkı da Zizek'e pek yabancı değildi. Daha önce NTV yayına Cüneyt Özdemir'in konuğu olmuş ve Boğaziçi Üniversitesi'nde konferans düzenlemişti.     Zizek, Koronavirüs'ün hayatımıza girmesiyle bize kendisini yeniden hatırlattı. Çeşitli basın-yayın-medya kuruluşlarına yaptığı açıklamalar ve yazdığı "Pandemic!: Shakes to World" kitabı dünyada çok konuşuldu.     Henüz Türkçeye çevrilmemiş bu kitabı ve verdiği demeçler -millet olarak yabancı dile hep yabancı kaldığımızdan- direkt konu olmasa da " komşuda pişen bize de düşer"  misâli Avrupa'da yapılan bu fikir tartışmalarının

Dâniş Çelebi Cakalığı

       Eskilerin kullandığı bir terimdir Don kişot cakalığı. Bilirsiniz Don kişot, aklını oynatıp yel değirmeni ile savaşmıştı. Türkçede Don kişot cakalığı, olmadık işler peşinde, olmadık hayâller peşinde giden, hayâl âleminde kendini superman zannedenlere denir.     Nihâl Atsız 30'lu 40'lı yıllarda komünistler için çok kullanıyor "Don Kişot" cakalığı terimini. En başta Nâzım Hikmet'e yazdığı yazılarda bu ifâdeyi hasmının gardını düşürmek için kullandığını görüyoruz.     Bizim yazı makinesi Ahmed Mithad, Donki Şot'u okur ve çok etkilenir. Ahmed Mithad, en başta tüccar bir adamdır. Don Kişot'u çevirse bir de Don Kişot adıyla yayımlasa telif ücreti vermek zorunda. Romanı Dâniş Çelebi adıyla uyarlama olarak yayımlıyor. Hem böyle yaparak Türk roman türünün gelişmesine de hizmet etmiş olacaktı.     Nâzım Hikmet, enternasyonel bir adamdı. Haydi Don Kişot cakası satıyor diyelim ona.     Ancak bugün için siyâsî pozisyonlar tamâmen değişmiş durumda. Bugün zamânında