Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek

   Yaklaşık 20 gündür çok sık aralıklarla acı çekiyorum. Kısa süren coşkunluk hâlinin verdiği gazla işlerimi devam ettirirken bir süre sonra kendimi derin bir keder içerisinde buluyorum. Ruhum bunalıyor, kitleniyorum. Dişimi sıkarak okumalarıma devam etmeye çalışıyorum. 
   Bu, dışsal bir sebebe bağlı değil. Hayatım, oldukça yolunda seyrediyor. 
   Ve şunu da biliyorum -bunu bilmem epeyi zamanımı aldı- bu süreçten her ne kadar yıpranmış olarak çıksam da sonunda çok iyi işler ortaya koymuş olacağım. 
   Bu, büyük şeyler ortaya koyacak olmamın sancısıdır. Önümde yarım kalmış bir seminer ödevi, okumam gereken bir kitap, araştırmam gereken bir konu ve hazırlanmam gereken bir çalıştay var. 
   Önümdeki yirmi günde hayatımın geri kalanını doğrudan etkileyen işler yapacağım. 
   Müzik ama özellikle fitness olmasa bu heyecanın üstesinden gelmem mümkün olmayabilirdi. O hâlde kendime zararlı alışkanlıklardan zararlı alışkanlıklar beğenebilirdim. Müzikle ruhumu, fitnessla bedenimi yoruyorum. 
   Yeterince bir yorgunluk bu. Herkes için gerekli! Her araştırmacının bir uğraşısı olması gerektiğini savunmuştum. Bu, bir hobi bahçesi de olabilir. Bunun yanında her akademisyenin bir "akademik ahretliği" de olmalı. Hele biz tazeler için.. Olmazsa olmaz... Çeken bilir akademinin derdini. 
   Çünkü akademi, insana bir üstyaşama sunuyor. Hâliyle bazen herkesin dert ettiği şeyleri unursamazken en olmadık bir şeyle beynini günlerce meşgul edebiliyorsun. 
   Geçenlerde bir arkadaşım şaka yollu sataştı: "Okudun da ne oldu!" dedi. Hiç düşünmeden "Katil olmaktan kurtuldum." dedim. Çünkü içimdeki bu enerjiyi sanata, spora, akademiye kanalize etmemiş olsaydım kuvvetle muhtemel harcanıp gidecektim. Bunu öngörmek zor değil. 
   Ama tabii ki benim adıma. Birine anlatabileceğim bir şey değil bu. Ne zaman anlatmaya kalksam acınası gözlerle karşılaşıyorum. Acının tapusu bende değil ki! Söylemeyen veya söylememeyi, dolayısıyla kahr u perişan olmayı yeğleyenlere inat, içimden geçenleri içimden geldiği gibi anlatıyorum. İnsan olduğumuz hatırdan çıkmasın diye.. Bütünüyle insan olayım diye.. Yaşayıp yaşatayım diye...
   Haydi, bugün hayatın acı dolu olduğunu kabullendiğimiz ilk gün olsun. İnsan, acınası olandır. Mutluluk, acıdan çıkarılan bir paydır. İnsan, gerçekle yüzleşecek kapasitede olmadığı için kendini avutmayı tercih etmiştir. Acı da mutluluk da böyle "icat olmuştur." Yoksa acı olan gerçekler değil tozpembe olan avuntularımızdır. 
   24 yıllık hayatımda tek bir yanlışım vardır: O da bir dönem kurmacanın büyüsüne fazla kapılmam ve 70'lik bir emekli Türkoloji profesörü gibi davranmamdır. O da çeşitli yaşanmışlıklar sonucu vardığım zorunlu bir sonuçtur. Hayatımın yaşanması gereken ve yaşanılan bir dönemidir, o kadar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

İçimden Geçenler İçimden Geldiği Gibi!