Türkiye'de Muhafazakâr Düşüncenin Çatışması: İslâmizm ve Kemâlizm

   Bundan birkaç gün evvel kitaplığımda Kohen Tekinalp'in "Kemalizm" kitabına rastlamış, kitap hakkındaki düşüncelerimi tolgahaninkitapligi hesâbından paylaşmıştım. Yazımda ikircikli bir tavır takınarak Kemâlizm var mıdır yok mudur diye de bir lâf etmiştim. 
   Türk düşüncesinde İslâmizm, İslamlığın kabûlünden sonra, bir ülkü olarak yer almıştır. Ülkü ve ideoloji birbirine karıştırılmaması elzem iki kavramdır. Buna göre Selçük veyâ Osman sülâleri attığı her adımı şeriata göre atmak ya da attırtabilmek zorundaydı. Diğer yandan papanın gölgesindeki Avrupa devlet/devletçikleri de Hristiyan ülküsüne sâhiptiler. 
   Bizde sürekli üzerinde durulan ancak birkaç hocanın papağanlığı yapılarak geçiştirilen Tanzimat ve Islahat Fermanları bize, Türkiye'ye laiklik ve sekülerliğin girişiyle ilgili çok önemli bir mesaj vermektedir. Tanzimat Fermânı'nda söz verdikleri maddelere uyacağına dâir dîni üzerine yemin eden Osmanlı, Islahat Fermânı'nda din üzerine söz verir görünmemektedir. 2. Abdülhamid'in İslâmist bir politika uygulaması hep bu vazgeçişi telâfi etmek içindir. O dönemin birtakım Müslüman duyarlılığına sâhip yazarlarının Abdülhamid'i eleştirmesi işbu sebeptendir. Nihâyetinde 2. Abdülhamid'in uyguladığı "politika" İslâmist idi ve "politika" olması hasebiyle îtikâdî değil siyâsî bir kimliğe sâhipti. 
   Dikkât edin! Islahat Fermânı 1856 târihlidir. Türkiye'de İslâmizm'in ilk savunucuları da Tanzimatçılar olmuştur. Ziyâ Paşa, Nâmık Kemâl, Mizancı Murat İslâmizm'i savunan ilk yazarlar olmuşlardır. 
   İslâmizm açısından ikinci en önemli dönüm noktası İttihad ve Terakkî cemiyetinin faaliyetleri olmuştur. Başlarda Mizancı Murad'ın avded edip cemiyette Ahmed Rızâ, Bahaeddin Şâkir gibi pozitivistlerin kalmasıyla daha çok "solcu" bir görünüş sergilese de zamân içerisinde Abdülhamid'in istibdat rejimine ve İslâmizm düşüncesine muhalefet eden Osmanlıların cemiyete üye olmasıyla muhafazakâr bir hüviyete de bürünmüştür. En nihâyetinde İttihad ve Terakkî, partileşmek durumundaydı. Halkının değerleriyle barışmak zorundaydı. Bu yüzden 2. Jön Türk Kongresi'nde Prens Sabahattin'in adem-i merkeziyet fikri reddedilecek ve Prens Sabahattin ile yollar ayrılacaktı. Yeni, ateşli, parlak gençler 2. Abdülhamid Türkiyesi'nde ailerinden muhafazakâr bir terbiye görmüşler, okullarında ise "pozitivist" eğitim almışlardı. Bu gençler yeri geldiğinde pozitivist düşünebiliyorlar, yeri geldiğinde ise İslâmist hareket edebiliyorlardı. Pozitivizm bu sıralarda birkaç zayıf temsilcisi dışında kendisine taraftar bulamayacaktı. Pozitivist olanlar ise -birkaç radikal hâriç- İslâm ile problemli tipler değillerdir veyâ öyle görünmek istememektedirler. Hattâ içlerinden "Islâm, materyalizmdir." gibi büyük lâf eden bir düşünür de çıkmıştır. 
   Bu memleketin batılılaşmasında sağcıların rolü pek büyüktür. Hattâ sağcılar bugün siyâsî ve sosyal hayâtımızın içine işlenmiş birçok yeniliği ya kendileri getirmişler ya da gelmesine büyük öncelik etmişlerdir.  "Sağcılık" Türk aydınlanmasının önünü açmıştır. Nihâyetinde cumhûriyetin îlânında da sağcı geleneğin rolü büyüktür. Ancak tüm iplerin koptuğu yer işbu Cumhúriyet ya da Kemâlist Devrim denilen olgudur. Atatürk'ün başkanlığındaki yeni hükûmet, sağın uzlaşmacı Modernist-İslâmist çözüm yoluna karşılık Modernist- Türk tipini çıkarır. Modernist- İslâmistler yavaş yavaş kapı dışarı edilir. Esâsen Atatürk ve çevresinin muhafazakârlık karşıtı bu net tutumlarının "krallık" rejiminin kökünü tamâmen hâfızalardan silmek adına olduğunu söyleyebiliriz. Yoksa "ideal" yönetim biçiminin krallık rejimi -krallık rejiminin  bölgelere göre değişebilen yapısıyla Osmanlıda pâdişahlık- olduğu cümlenin mâlumdur. Krallık rejimiyle "ideal" bir yönetim altında olmak tasavvuru demokrasiye göre haydi haydi daha kabul edilebilirdir. Üstelik Demokrasi, câhil milletlere inkırazdan başka bir şey getirmemiştir. 
   Son tahlilde Cumhûriyet, ciddi bir devrimdi ve her devrim gibi birtakım aşırılıkları içkin olması gerekliydi. Yaşandı ve hâlâ yaşanıyor. O günün şartlarına göre değerlendirmek şart!..
   Bu süre içerisinde sağ fikir kendisine yalnızca Anadolu'ya özgü düşünce dünyâsında (Bak. Anadolu İrfânı ) taşrada yer bulabilmiştir. Cemiyet hayâtı kapılarını ancak Modernistlere karşı açmıştır. 
   İşte sağ düşüncenin bu içine kapanmışlığı ve temsil edilmemesi yeni bir muhafazakârlık türünün oluşmasına uygun bir ortam doğuruyordu. 
   Muhafazakâr düşünce ile gericilik birbirinden ayrılması gereken kavramlardır. Gericilik, herhangi bir dönemi "altın çağ" olarak niteler ve o dönemde yaşamayı, bâzen daha ılımlı olarak Nazizm'de olduğu gibi eski ile yeniyi birleştirerek yeni bir insan tipi oluşturmayı düşler. Bugün için İslâmistlerin Osmanlı, Türkçülerin ise İslâmiyet Öncesi Türk târihi vurgusu işbu nedendendir. 
   Muhafazakârlık, hiçbir zaman eskiyi yeni yapmaya çalışmaz. Eskiden bir beklentisi yoktur. Muhafazakâr, mâziye ancak hürmet eder. Bununla birlikte bir muhafazakâr, tecrübeye önem verir. Eğer bir düşünce, eylem uzun yıllar birileri tarafından denenip olumlu sonuçlar doğurmuşsa o düşünce veyâ eylem muhafazakâr tarafından kabul edilebilir. 
   Bir insan, sırf muhafazakâr olduğu için Kemâlist de olabilir. Bu tavır, onun muhafazakâr tavrındandır ve o da sağcıdır. 
   Öte yandan Kemâlizm ve CHP taraftarları önce DP'nin popülist uygulamalarıyla karşılaşmıştır. Bu uygulamaların başını halk tarafından hiç benimsenmemiş ezanın Türkçeleştirilmesi gibi inkılaplar çekmiştir. DP; komünist damgası yemiş, halkın gözünde ahlâksız eğitim kurumları olan Köy Enstitüleri'ne nizam vermiştir. DP, imam hatipleri açmıştır. Menderes artık halkın gözünde önemli bir figür hâline gelmiştir. 
   İşte tüm bu durum DP'yi "İslâmist" bir parti hâline getirmiştir. Aslında DP, CHP'den ayrılma bir partiydi ve CHP ile başlarda yalnız birkaç küçük noktada ihtilâf yaşıyordu. Yâni DP'deki birçok milletvekili, yapılan inkılapların müsebbibi idi. Yâni DP de CHP idi. Cumhûriyet'ten sonra genç İslâmist kesimin sesi olmuş, bugünkü İslâmist gençler için de önemli bir figür olan "Benim ömrüm Halk Partisi zihniyeti ile geçmiştir." diyen Necip Fâzıl'ın bir İslâmist olan Âkif'in "İstiklâl" şiiri yerine yeni bir marş yazılması için "Büyük Doğu" şiirini yazması, HP'den milletvekili olmak istemesi gibi. 
   Esâsen o devirde Menderes'in derdi İslâmizm değildi. Köy Enstitüleri'ne karşı açılan "gri" propagandaya o da toprak ağalarını korumak amacıyla katılmıştı. Çünkü kendisi de bir toprak ağasıydı. Devrimlerin en çürük, desteksiz, zayıf yerini bularak oraya saldırmış ve "liberal" düşüncelerini uygulayabilmek adına hem burjuva(?) hem de halk(?) sınıfının sözcüsü konumuna gelmişti. 
   Bu mîrâsı zamanla AP ve Demirel, sonrasında ANAP ve Özal üstlenmiştir. Ne AP ne de ANAP, kesinlikle DP'nin devâmı değillerdir. Nasıl ki "sağ" ideolojiler dünyânın her yerinde doktrine sâhip olmayıp o ulusa özgüyse mikro anlamda da DP'nin de AP'nin de ANAP'ın da temel hareket noktaları başka başkadır ve fazla kendine özgüdür. Ancak beslendikleri ortak nokta aynıdır: Popülizm ve Liberalizm. 
   Dolayısıyla AKP de DP- AP-ANAP geleneğinden gelmemektedir. 
   RP'nin de burada ayrıca bir yeri vardır. O, DP-AP-ANAP'ın aksine daha devletçidir. Bu devletçiliği, kendi isteklerini karşıya geçirmek amacıyla kullanır. RP'nin dikkât çektiği en önemli nokta Modernizm karşıtlığıdır. 80 sonrası ANAP iktidârı döneminde kontrol edilemeyen köyden kente göç sorunu modernistler ile geleneği, modern şehirde buluşturmuştur. Modern şehirde modern hayâta intibak edemeyenler hem büyük bir sorun olmuşlar hem de büyük bir sorunla karşı karşıya kalmışlardır. İşte RP, bu kitleye hak ettiği îtibârı geri veren bir dopomin gibi gelmiştir. Bu mutluluğun dâim olabilmesi için Modernizm'in mutlakâ yıkılması gerekir. 
   Tüm bu süreci başarılı okuyan AKP, zaman içerisinde Modernizm'e bağdaşamayan ve Kemâlizm'in aşırılıklarından mâdur olmuş herkesi çatısı altında toplamak amacıyla hareket etti. Bunların başını Liberaller, Kürtler ve İslâmistler çekiyordu. AKP, muhafazakârlaşan CHP'ye karşı -özellikle 50-80 arası sağ neşriyatlarda karşıdevrim hareketi ile yeniden "dinamik" bir hüviyet kazanan İslâmizm ile- "reformist" bir söyleme sâhipti. CHP'nin bundan sonraki rolü, statü olarak ayrıcalıklı olduğu Kemâlizm ideolojisini korumaktı. Yâni muhafazakâr olacaktı. Hattâ zamanla bu modernist- muhafazakârlık, gericiliğe de dönüşecekti. Öyle ki birtakım kimseler her fırsatta Cumhûriyet yönetiminin ilk on yılını altın çağ olarak gösterecek ve çözümü bu dönemki politikalara dönmekte bulacaktı. 
   Ancak...
   AKP, öyle her zaman istediği gibi "reformist" olamamıştır. Bunun sebebinin Türk halkının en az %75-80'inin muhafazakâr olması ve Atatürk'ün Türk halkının gözünde hâlâ yüce bir kurtarıcı olarak görünmesindendir. 
   Denilebilir ki "sağ" karizmatik lider açisından tam istediğini bulmuştur. Sağın en fazla iktidarda kalıp en fazla iş gören, İslâmizm'i en çok savunan da yine Erdoğan'dır. 
   İşte sağcılar bugün bir intikam duygusuyla eski îtibarlarını geri kazanmak için önce post- truth argümanlarla Atatürk'ü gözden düşürüp yeni muhafazakârlık anlayışını önce "Atatürksüz muhafazakârlık" daha sonra da "Erdoğancı Muhafazakârlık" olarak sunmak istemektedir. Eee tabiî Kemâlist kesimin eli armut toplayacak değil ya! O da Kemâlist- Muhafazakârlıkta ısrar etmekte ve Türkiye'deki bugünkü çatışma bu yüzden yaşanmaktadır. 
   İttihad ve Terakkî içindeki çatışma artık bitmiştir. 70 olayları artık bitmiştir. 90'lardaki antilaik- laik tartışmaları bitmiştir. Türkiye dün de muhafazakârdı yarın da muhafazakâr olacak. 
   2023 tam bir masal! Bütün komplo teorileri yanlış. Doğru olan bir şey varsa o da şu dönemin -salt pandemi sürecinden bahsetmiyorum- Türkiye'ye iyi ya da kötü yeni kapılar açacağı...
   Dünyâ ve Türkiye hızla değişmektedir. Asıl mesele bu muhafazakârlıkta Kemâlizm'in yeri olacak mı yoksa olmayacak mı tartışmasıdır. 
   Kemâlizm'in uzun bir süre daha Türk siyâsî hayâtında etkin rol oynayacağı kesin. Ancak bundan daha da önemlisi ve daha da kesin olanı yarın her ne olursa olsun değişimin kaçınılmaz ve sancılı olacağıdır! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek