Kişisel Gelişim Üzerine...

   Kişisel gelişimcilere dolayısıyla kişisel gelişime gösterilen tepkiyi son derece gereksiz buluyorum. 
   Ülkemin özellikle de 40 yaşını aşkın entelektüellerinin kişisel gelişimle yıldızları bir türlü barışmıyor. 
   Efendim gençler, bu hayâtı yaşamıyormuş. Hayatları yapaylık ile doluymuş. Her şeyi çıkıp kendileri öğrenmeleri gerekmiş. Kişisel gelişim cebimizdeki parayı almak, bizi boş tavsiyelerle oyalamak için uydurulmuş saçma sapan bir işmiş...
   Uzayıp gidiyor kişisel gelişime yönelik eleştireler. 
   Yok mu niteliksiz, insanı maymuna çeviren kişisel gelişimciler? Elbette var. Bu, modern dünyâda son derece önemli bir yeri hâiz olan kişisel gelişim alanını salt parasal çıkarlar adına kirletenler yok mu? Kişisel gelişimi salt çıkarları uğruna kullananlar yok mu? Elbette var. 
   Ama sırf birkaç kendini bilmez çıkıp konuşuyor diye kişisel gelişimi ve kişisel gelişimcileri de arka plana itmeye hakkımız yok! Çünkü modern dünyâda biz kişisel gelişimcilere muhtaç bir konumdayız. 
   Günümüz dünyâsında kuşaklar arası çatışmanın gün geçtikçe arttığını gözlemliyoruz. Yaşıtım birçok genç ebebeynlerinin kendilerini anlamaktan şikâyet edip sırf bu sorun üzerinde hayatlarını kendilerine zehir ediyorlar. Oysa kendine yatırım yapmamaya devâm ettiği, somurtup oturduğu takdirde çocukları ile aralarındaki kuşak farkı çok daha artacak. 
   Günümüz gençleri birçok şeyi bilmiyorlar. Bildiklerini sanıyorlar ama bilmiyorlar. Arkadaşlığın nasıl olduğunu, insanların neyden mutlu olacaklarını, en önemlisi ise neden mutlu olmalarının gerektiğini bilmiyorlar. Mesajlaşmayı, hâl- hatır sormayı, insanları nasıl önemsemeleri gerektiklerini bilmiyorlar. 
   Geleneksel dönemde hayâta dâir tecrübeler baba-oğul ve ana-kız ilişkisi ile birbirine aktarılırdı. Oğul, küçük yaşlarda kahvede kız çocuğu ise misâfirlikte oturup kalkmasını öğrenirdi. Her yerleşim bölgesinin örf- âdet- gelenekler çerçevesinde bir erkek ve kadın kalıbı vardı. Çocuk büyüyünce ana- babası gibi olur, çocuklarını da kendisi nasıl yetişmişse öyle yetiştirirdi. 
   Eski köye yeni âdetten gelmesi hoş bir şey değildi. 
   Elbette birtakım erdemler modern dünyâda hâlâ geçerli. Bunlar evrensel kurallar. (Dürüst olmak vs.) Ama geleneksel dönemdeki birçok kavramın modern hayatta bir karşılığı yok. 
   Modernite, geleneksel olana karşı bir hareket olduğundan geleneksel dönemin argümanlarına modern hayatta bir karşılık bulamıyoruz. 
   Erkek çocuk kahvede oturduğu gibi üniversite kantininde oturamıyor. Eğer geleneklerinde ısrarcı olursa dışlanıyor. Mutsuz oluyor. Tutunamıyor. 
   Bu, modern hayâtın içinde olanlar için de geçerli. Kimi modernist entelektüeller de aynı yanılgıya düşüyorlar. Değişen hayâta, değişen hayat koşullarına çok yabancı kalmışlar. İpin ucunu bir yerden kaçırmışlar. Yakalıyamıyorlar bir türlü. Hâlâ kendinizi geliştirmek için kitap okuyun, film izleyin diyorlar. Ama bir türlü gençlerin seviyesine inip onlara uygun kitaplar, filmler tavsiye edemiyorlar. 
   Burada belki "ruh üfleme" vasfını iyi yapamayan öğretmenlere de değinmek gerek. Kimse sizden bir serdengeçti olmanızı beklemiyor ama bu kadar da Idealizm'den yoksun olunmaz ki! 
   Ebebeyn- çocuk arasındaki uçurum arttıkça sorunlar da büyüyor. Ebebeyn kötü ve anlayışsız çocuk ise hayırsız evlât oluyor. Çocuk, büyüme sürecinde iyice yalnızlaşarak bunalıma giriyor. Bu durum da onun karakter gelişimini son derece kötü etkiliyor. 
   Şu mâlum televizyon programında her gün evden kaçan çocukları bu yüzden izliyor Türkiye. Her gün izliyor, herkes izliyor ama yine ders çıkarmıyor Türkiye!.. 
   Çağımıza enformasyon, yâni bilgi çağı diyorlar. Hiçbirimizin bilgisiz olmak gibi bir seçeneği yok. Önce kendimiz sonra da çocuklarımız için bilgiyi sevmeli, bilgiye tâlip olmalıyız. 
   Bir çocuğun önüne koyulan ekmekten çok anlaşılmaya ihtiyâcı var. Ebebeyn- çocuk ilişkisinde ebebeyn veren, çocuk ise alıcı konumda olmalıdır. Çocuk, geleceğe yatırım değildir. 
   En tehlikeli ebebeyn tipi ise yarı aydın olanlar. Çocuğunu yetiştirirken hiçbir yanlış yapmış olma ihtimâlini bile düşünmüyorlar. Onlara göre kendi ebebynlerin sunduğu imkânların, sevdiklerinin kırk katını sunuyorlar çocuklarına. 
   Çocuk yetiştirmekten hiç anlayan câhil bir aile, yarı aydın aileden çok daha iyidir. Câhil en azından bilgisizliğini kabul edip geri çekilmesini bilir. Yarı aydın ise bir şeyleri yanlış yarım yamalak bilmenin verdiği heyecanla sürekli sağa sola saldırı hâlindedir. 
   Maalesef Türkiye'nin ebebeynlerinin sorunu bu: Anlamıyorlar, anlamadıkları işe karışıyorlar. 
   Yoksa kişisel gelişimciler ile veyâ kişisel gelişimin gerçekliğiyle ilgili bir dertleri yok. Kulaktan dolma bilgilerle galeyâna geliyorlar, o kadar. 
   
   
   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek