Dil Kelimesinin Etimolojisi Üzerine

   Türkçede dil, organ adı ve lisan anlamıyla kullanılır. Bu kullanımlar birbirine çok yakın olup muhtemelen dil kelimesi önce organ adıyla kullanılmış, oradan da analoji yoluyla lisan anlamını kullanmıştır. Oğuz Türkleri konuştuğumuz dil anlamında "lisān" kelimesini tercih etmişlerdir. Osmanlılar Türkçe dememiş de Lisãn-ı Osmaniye, mesela Farsça dememişler de Lisān-ı Farisî deyivermişlerdir. "+CA" eki modern Türkçede yaygınlaşmış, farsça yapılı tamlamalar atılmış, lisan kelimesi yerine de dil kelimesi kullanılmaya başlayınca biz de dil adları için mesela Fransızca veya Fransız dili deyivermeye başlamışız. 
   "+CA" ekinin bildiğimiz kadarıyla Osmanlı Türkçesi metinlerinde bir işlekliği yoktu. Modern Türkçede bu ek sıklıkla kullanılmaya başlanmış ve yaygınlaşmıştır. Buna bir ekin işlerlik kazanması adı verilir. 
   Dil uzmanları dil kelimesinin kök durumunda olduğunu, yani parçalanamayacağını savunuyorlar. Oysa bazı çevreler tarafından dil kelimesinin "di-" kelimesinden geldiği söyleniyor. Kimi alimler bu görüşe şiddetle karşı çıksalar da "di-" kelimesinden geldiğini söyleyenler "l" fiilden isim yapım ekini açıklayamadıkları için bu durum fantazi gibi görünüyor. 
   Ama dışarıdan baktığımızda "di-" yani demek, söylemek anlamında kullandığımız fiil ile dil kelimesinin arasında bir ilişki olması çok doğal. Çünkü dediğimiz organımıza dil deriz. Dil, demeye yarar. Ama kanıt? 
   Burada önce bir fiilden isim yapma eki olan "-l" ekinin varlığını kanıtlamamız gerek. Buna kanıt olması açısından önce yol ve yokuş kelimeleri arasındaki ilişkiye dikkat etmemiz gerektiğini öne sürüyorum. *Yo- fiilinden "l" fiilden isim yapım eki ile "yol" kelimesi elde edilir. Yokuş ise ancak yol üzerinde olabilecektir. Bu açıdan Yokuş kelimesinin etimolojisine tam ulaşamasak da *Yo- köküne işaret ettiği ortadadır. 
   Bir diğer güçlü kanıtım ise Eski Türkçedeki ol- eylemini karşılayan "bol-" eylemi üzerine. Türkçe "bol-" fiili, Farsça "būden" (olmak) fiili en azından ortak bir kökene işaret etmektedirler. (Burada bū- asıl fiil olup "den" ek olarak kullanılmıştır. Türkçedeki +mAk eki gibidir.) 
   O halde bu bol- fiilu "bo-:" var olmak fiilinden l- fiilden fiil yapma ekiyle türetilmiştir. Bo- fiilinden millet anlamına gelen bo-d+un kelimesinin türetildiği Talat Tekin tarafından söylenmekteydi. Ben burada iki etimolojik ilgi daha ortaya atmak istiyorum. Bunlardan birincisi boy (uzunluk) kelimesi. Yine bo- fiili üzerinden bodun da olduğu gibi "-d" fiilden isim yapma ekiyle meydana gelmiştir. Zaten boy kelimesi Köktürkçede "bod" olarak yazılıyor idi. 
   Diğer kelime ise "boğ-" Bo-: var olmak anlamına gelen bir fiildi. Boğ- ise boğazını sıkmak anlamında kullanılan bir fiil olup boğduğunuzda yok etmiş olursunuz. Nefes alıp vermemiz ise Bo-ģ-a+z (?)'a bağlıdır. 
   Burada şöyle bir itiraz gelebilir. Yol kelimesinde ek olarak aldığımız "l" eki fiilden isim yaparken "bol-" fiilindeki "l-" eki fiilden fiil yapmaktadır. Bu, son derece haklı bir itirazdır. Bizim maksadımız burada eski Türkçede hem fiilden isim yapma hem de fiilden fiile isim yapma ekine kelime etimolojilerinde rastlanıyor olmasıdır. Hem öyle olmasa bile bir ekin yalnızca mesela isimden isim yapma eki görevinde olduğunu nasıl iddia edebiliriz? Bu, Muharrem Ergin'in Türk Dil Bilgisi kitabından ezberletilen bir bilgidir. Bu konunun ise çok tartışmalı olduğunu düşünüyorum. Mesela "a" hem zarf fiil (düşe kalka ikelemesinde olduğu gibi) hem de isimden fiil yapma eki (yaş+a-) yapabilmektedir. Türkçenin bilinmeyen bir devirde teşekkül ettiğini ve yukarıdaki analojilerin akla yatkınlığını düşündüğümüzde eskicil bir "l" ekinin varlığı daha çok fiilden fiil yapma özelliğiyle karşımıza çıkmaktadır. 
   "Di-" filli Köktürkçede "ti-" şeklinde idi. Burada "dinle-" fiilinin etimolojisine de bakmak gerek. Nişanyan bu kelime için "Eski Türkçe tıŋla- "kulak vermek, dinlemek" fiilinden evrilmiştir. Eski Türkçe fiil Eski Türkçe tınıġ "nefes, soluk" sözcüğünden Eski Türkçe +lA- ekiyle türetilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe tın- "solumak" fiilinden Eski Türkçe +I(g) ekiyle türetilmiştir." açıklamasını yapıyor. 
   Türkçede "t" sesinin inceltici bir özelliği vardı. Mesela ruh anlamına gelen tin sözcüğü başta tın karşımıza çıkmaktadır.  O hâlde "ti-" olarak verdiğimiz etimolojik köken yazılı metinlerden önce "*tı-" şeklinde olmalıdır. Yine şöyle bir itiraz gelebir. Peki o halde nasıl evvelden beri "ti-" şeklinde olmadığını kanıtlayabileceğiz? Bu fiil başlangıçtan beri "ti-" sesiyle de yazılmış olabilir. 
   Bunun sağlamasını da "dinle-" kelimesinin etimolojisini yapabiliriz. "Dinle-" fiili Köktürkçede "tınla-" şeklinde idi. Nişanyan'ın yaptığı etimoloji doğrudur. "Tınla-" sözcüğü o hâlde "tınıģ+la-" sözünün orta hecenin vurgusuz olma özelliğiyle "ıģ" hecesinin düşmesiyle oluşmuştur. O hâlde "tınıģ" kelimesini parçlamaya çalışmalıyız. Tı- fiil kökünden, n- fiilden fiil yapım ekinden, "ıģ" fiilden isim yapım ekiyle birleşmesi sonucu olduğunu söyleyebiliriz. "Tınıģ" bugün Türkçede kullandığımız tını sözcüğünün ta kendisidir ve "ses" anlamına gelmektedir. Bugün halk ağzında kullanılan "Beni hiç tınlamıyor." sözü umursamamak anlamına geliyor gibi görünse de aslında "dinle-" kelimesinin eski biçiminden başkası değildir. 
   "Tın-" da solu- anlamına gelen bir fiildir ve konuşmak da ancak canlıların yapabileceği bir eylemdir. Zaten eski Türkçe tınıģ da "nefes, soluk" anlamına gelen bir isimdir. 
    Bir de "tıltaģ" kelimesi üzerinde duracağım. Köktürkçe bahane anlamına gelen bu söz, tılta-ģ şeklinde yapılır. 
  Clauson'da tıltag için: “Tılta- fiilinden türemiştir. Uygur döneminde tıltag 
muhtemelen daha sonra tıldag şekline gelmiştir. Anlamının belirlenmesi zordur, bazı 
Uygur metinlerinde ‘sebep’, diğerlerinde ‘vesile, bahane’ olarak tılda- fiilinin anlamına 
yakın bir şekilde kullanılır. Kuzeydoğu lehçelerinde, eylemden türeyen isim biçimi 
tıldak ‘güzel konuşan’ anlamında sıfat olarak kullanılır. Tıltag, tıl isminden türemiştir, 
tılda- fiilinin etimolojik anlamı ‘dili kullanmak’ olmalıydı fakat metinlerde ‘mazeret 
beyan etmek, bahane aramak’ anlamıyla kullanılır. Klasik ve Orta Moğolcaya 
şiltağ/şilta’a (<*çıltağ) ‘sebep, neden’ şeklinde geçmiştir. Sözcük bu şekliyle 
Sibirya’daki Türk dillerine de geçmiştir.” demektedir. Ben buna bir de kullandığımız "dil cambazlığı" sözünü de eklemek istiyorum. Tıldaģ muhtemelen önce Clauson'un dediği gibi dili iyi kullanan kimseler için söylenmiş daha sonraları bahane gibi anlamları kazanmıştır. Bahane bulmak için de iyi birer dil cambazı olmak gerekir. Her halükarda konuşmayla bir ilgisi vardır ve bunun etimolojisini de buradan hareketle tı-l+da-ģ şeklinde yaparız. 
   Bu yazıyla birlikte yaklaşık bir yıldır üzerine düşündüğüm ve araştırma yaptığım bir konu olan -kendi isimlendirmemle Türkçe Varlık Teorisi- bo- fiili ile ilgili ve etimolojisi konusunda ikilik olan dil kelimesi üzerine bazı düşüncelerimi paylaşmış oldum. İki konu hakkında çalışmalarım devam etmekte olup önerisi olan varsa buyursun...
   
    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek