Dâniş Çelebi Cakalığı

   
   Eskilerin kullandığı bir terimdir Don kişot cakalığı. Bilirsiniz Don kişot, aklını oynatıp yel değirmeni ile savaşmıştı. Türkçede Don kişot cakalığı, olmadık işler peşinde, olmadık hayâller peşinde giden, hayâl âleminde kendini superman zannedenlere denir. 
   Nihâl Atsız 30'lu 40'lı yıllarda komünistler için çok kullanıyor "Don Kişot" cakalığı terimini. En başta Nâzım Hikmet'e yazdığı yazılarda bu ifâdeyi hasmının gardını düşürmek için kullandığını görüyoruz. 
   Bizim yazı makinesi Ahmed Mithad, Donki Şot'u okur ve çok etkilenir. Ahmed Mithad, en başta tüccar bir adamdır. Don Kişot'u çevirse bir de Don Kişot adıyla yayımlasa telif ücreti vermek zorunda. Romanı Dâniş Çelebi adıyla uyarlama olarak yayımlıyor. Hem böyle yaparak Türk roman türünün gelişmesine de hizmet etmiş olacaktı. 
   Nâzım Hikmet, enternasyonel bir adamdı. Haydi Don Kişot cakası satıyor diyelim ona. 
   Ancak bugün için siyâsî pozisyonlar tamâmen değişmiş durumda. Bugün zamânında Nâzım Hikmet gibilerinin yapmadığı taşkınlığı yerli ve millîciler yapıyor. 
   İşte bu yerli ve millîcilere Dâniş Çelebi, yaptıkları eyleme ise Dâniş Çelebi cakalığı adı verilir. 
   Hoş, aslında yerli ve millî olmak açısından Nâzım Hikmet hepsinden daha çok yerli ve millîdir ama neyse... Bunun hesâbı da başka bir yazıya kalsın. 
   Önce birey mi toplum mu? Bizim çıkarlarımız mı, toplumun çıkarları mı? 
   Elbette bu soru "tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan çıktı" sorusu gibidir. 
   Ancak kendimizi inşâ etmeden bir toplum inşâ edemeyiz. Aslında toplum inşâ edemeyiz. Biz dindarız diye herkesten dindar olmasını bekleyemeyiz. Sırf biz veyâ bizim gibiler istiyor diye cemiyetimizi fantezilerimizin peşinden gitmeye zorlayamayız. 
   Türkiye'de sağcı düşünürler bu şekilde hareket ediyor. Birçoğunun husúsî hayâtı berbat. Ancak kendi cemaatlerinde söz sâhibi olabiliyorlar. Birey olarak hiçbir değer ifâde etmiyorlar. Diploması ne kadar iyi olursa olsun birkaç sağcı yazar ve şâir dışında tuttuğu kimse yok. Acınacak hâldeler. Acınacak hâlde olan toplumuzu düzelttiğini sanıyorlar. 
   Bâzı yayın organlarında boy gösterip aslında çok da sağlıklı tartışılabilecek konuları çürük argümanlarla açmaza sürüklüyorlar. Dile getirdikleri birçok görüşün pratiği olmadığı gibi tutar yanı da yok. Birçoğu fantezileri. Fetişist duygularıyla halkı zehirliyorlar. 
   Memleketin cümle derdi bitti sıra en az üç çocuk yapmaya geldi ya zâten. Yıl olmuş 2020 Türkiye hâlâ alfabe sorunu aşamadı. Hâla şapka kânunu idrâk edememiş aveller var. Ayıptır yahu! 
   Bu sağ silahşörler, Dâniş Çelebiler, sanırım islâm ve soyu üstün Türk âlemini omuzları üzerinde taşıdıklarını zannediyorlar. Hele dînî ve millî bir konu olmasın. Nasıl da çirkinleşiyorlar. Hassas konularmış bunlar. Nasıl bir beyin yapısı vatan güzellemelerini bağırarak yaparak üste çıkmaya çalışan bir insanın haklı olduğunu düşünebilir. Bunu yapan bir insanın nasıl sağlıklı bir insan olarak topluma hizmet edebileceğini umabiliriz? 
   Mevlânâ'nın meşhur sözüdür: Dün akıllıydım, dünyâyı değiştirmek istedim. Bugün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim. 
   Bizim yaptığımız ise bu sözün, ucundan bile geçmiyor. Toplum konusunda duygularımızla hareket ediyoruz. Vatanım için ölürüm diyoruz. Aklını kullanan insan, vatanı için yaşayıp çalışması gerektiğini bilir ve bunu savunur. Akıllı değiliz kaldı ki bilge olup kendimizi değişireceğiz...
   Yok Türkçüymuş; İslâmcı, Müslümancı, Allahçıymış bunların hepsine soğuk bakıyorum. Bunların hiçbirine gerek duymuyorum. 
   Bu devirde kimseyi baskı altında tutmamız mümkün değildir. Bırakınız da kim ne yapacağına kendi karar versin. 
   Anadolu irfânı ile münevver olmuş bu ülkenin asıl ve aslî unsurları olan Dâniş Çelebilere selâm ve duâ ile...
   Elhamdülillah, Tanrı Türk'ü korusun! 
   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek