Futbol'un Felsefesi: Hüseyin Türkmen'den Sağ Bek Olur Mu?

  
  2018-2019 sezonu Trabzonspor'un maddi imkânsızlıklar ve manevî yıpranmışlıklarla başladığı, beklentinin en az hattâ "hiç" olduğu bir dönemdi. 
   Formsuz Onur Recep Kıvrak, doğru kullanılamayan Kučka, Onazi ve Sosa, ne zaman patlayacağı belli olmayan Burak Yılmaz, yalnızca hırslı olduğu takdirde iyi oyun ortaya koyabilen Olcay Şahan... Giden futbolcuların yerine gelenlerin de ne parlak bir kariyere ne de ambalaj ve etikete sahip olması... Üstüne üstlük stoper bölgesi için takımda kimse kalmıyor, transferler ise pek de iç açmıyordu. Trabzonspor'un o sezonku kadrosu hücum anlamında nispeten rötasyonlu gibi görünse de (Amiri, Ekuban, Rodallega, Nwakaeme) defansif anlamda oldukça kısır bir görüntü veriyordu. Bir önceki sene zaman zaman Okay Yokuşlu'nun bile stoper oynamak zorunda kaldığı düşünüldüğünde defans, Trabzonspor için büyük bir sıkıntı teşkil ediyordu. 700 milyon liralara dayanan borç ve transfer limitinin 3 milyon euro civarında olması her konuda olduğu gibi stoper transferi konusunda da Trabzonspor'un elini kolunu bağlıyordu. Yapılan iki stoper transferi de pek umut vadetmiyordu. Biri Dünya Kupası'nda ortalama bir stoper performası ortaya koysa da en nihayetinde İran Ligi'nden gelme Hosseini, diğeri ise klasik Ligue 1 ve Ligue 2'de tutunamayıp Fransız kulüpleri tarafından bir şekilde Türkiye gibi liglere gönderilip elden çıkarılmak istenen Zargo Toure... İkisi de kısa boyluydu ve kritik maçlarda sıkıntı çıkarabilme potansiyelleri de vardı. 
   Hayatta üç şey insanın sınırsız potansiyelini ortaya çıkaramamasının en büyük sebebidir: Beklenti, belirsizliği yönetememe ve öz güvensizlik.
   Trabzonspor, her seneye büyük umutlarla başlardı. Trabzonspor denilince malzemecisinden başkanına, teknik direktöründen futbolcusuna kadar bütün şehir büyük bir beklenti içerisindedir. Ve kabul edelim ki beklenti, her şeydir. 18-19 sezonun başında tüm Trabzon ağız birliği etmişçesine "Bizi şampiyon yapmazlar abi!" diyordu. Beklenti o kadar zayıftı ki o gün temelleri atılan bu kadronun bugün yeniden şampiyonluğa oynayacağını hiç kimse tahmin edemezdi. 
   Şunu kabul edelim: Trabzonspor, her ne olursa olsun hiçbir zaman İstanbul takımlarının sahip olduğu imkâlara sahip olamayacak. Trabzonspor, kâğıt üstünde hiçbir zaman İstanbul takımlarından üstün olmayacak. Hiçbir zaman daha kaliteli, kariyerli futbolcularla kupa kaldıramayacak. Bu tür futbolcuları oynatsa bile verim alamayacak. Kariyerli futbolcu getirmek, Trabzon'u ve Trabzonspor'u aşan bir iş. 
   O yüzden Tranzonspor'un beklenti içerisinde olmasının bir âlemi yok. Trabzon bek'lememeli ve harekete geçmelidir. Çünkü beklenti, her şeydir ve beklenen hiçbir şey gelmeyecektir. Gelse de mutlu etmeyecektir. Bugün Trabzon'un takdir edilen oyununun sebebi de beklentinin olmamasıdır. 
   İster yerli ister yabancı olsun Trabzonspor, kendi futbolcusunu kendi üretmek zorundadır. Trabzonspor'un -buna ister dalga isterseniz nesil deyin ki ben edebiyatçılıktan gelen alışkanlıkla nesil demeyi tercih ediyorum- 4 büyük nesli vardır.
    Bunlardan birincisi 4 sene üst üste şampiyon olan Ali Kemâl ve Şenol Güneşlerin olduğu nesildir ki bu nesil, Trabzonspor efsanesini yaratan nesildir. 
   İkincisi bu jenerasyonun emekli olup bir iki sene boşluktan ve arayıştan sonra temeli 90'ların başında atılıp 93-94 sezonunda Shota ve Archil ile olgunlaştırılan nesildir. Bu dönemde Trabzonspor tam bitti derken yeniden kendi değerlerini yetiştirmiş (Hami, Ogün, Lemi, Abdullah) ayrıca şehir dışından (Tolunay, Ünal) ve ülke dışından (Shota, Archil) gelen yabancıları iyi kaynaştırıp yıldız futbolcular yetiştirebiilmiştir. 95/96'da şampiyonluğun kıl payı kaçmasıyla büyük ölçüde dağılan bu kadro, sportif başarı gelmemesi, Trabzonspor dünya futboluna entegre olmadığından Avrupa'ya futbolcu gönderememesi -Schalke'ye giden Hami Mandıralı, Almanca öğrenmek istemediği için bir sene sonra Trabzonspor'a geri dönmüştür- kulübü ekonomik yönden sıkıntıya sokmuştur.    
   2000'li yılların başında değişen dünya futbol ekonomisi karşısına bir yığın borçla çıkan Trabzonspor, ucuz Güney Amerika ve Afrika piyasasına yönelip alt yapıdan oyuncu yetiştirmeye çalışmıştır. Marco Aurelio ucuz yabancı yönelişinin ilk ürünüdür. O dönem alt yapıdan çıkan Gökdeniz Karadeniz, Fatih Tekke ve Hüseyin Cimşir uzun yıllar Trabzonspor'a hizmet vermişti. 
   Bu kadronun as oyuncularının bonservisiyle takımdan ayrılması (Gökdeniz ve Fatih) Trabzonspor'un yeniden ucuz ama kaliteli futbolcularla yeni bir kemik kadro oluşturmasına neden oldu. 2008-2009 sezonunda bu doğrultuda 2010-11'de şampiyonluğa oynayacak kadronun iskeleti Onur, Egemen, Giray, Cale, Serkan, Selçuk, Colman, Alanzinho transferleriyle atılmış oldu. 09-10 sezonunda Engin Baytar, Burak Yılmaz ve 10-11 sezonunun başında gerçekleştirilen Jaja tranferiyle kadro tamamlanmış oluyordu. Şampiyonluğu yine son anda kaçıran bu kadro, plansızlık ve becerisizlik nedeniyle büyük ölçüde dağılıyor, kalanlar ise kısa bir süre sonra sakatlanıp (Colman, Alanzinho) eski formuna bir türlü dönemiyordu. 
   12-13 sezonundan sonra Trabzonspor, ne bir kadro iskeleti oluşturabildi ne sportif başarı sağlayabildi ne de başarılı transferler yapabildi. 
   İşte Trabzonspor, bir sürü "belirsizlikler"le başlamıştı 18-19 sezonuna. İnsanın sınırsız potansiyelini ortaya koyamamasının diğer nedeni belirsizliktir. Trabzonspor, 18-19 sezonunda beklentisizliği nispetince başarılı olup belirsizliği nispetince başarısız olmuştur. Öz güven ise başkanın, Ünal hocanın ve Sosa'nın olağanüstü uyumu ile sağlanmış durumdaydı. Trabzonsporz kendine güveniyordu. Herkese ve her şeye inat çıkıp mücadelesini verecekti. Şampiyonluk dediğin gider gelirdi ama olacaktı da! 
   Trabzonspor önce beklenti- belirsizlik ilişkisini, daha sonra savunma hücum dengesini sağlayabilirse sahip olduğu dinamizmi ve ruhu sayesinde her sene şampiyonluğun en güçlü adayı olur. Bunun anahtarı da öz güvendir. 
   İnsanlarla üç türlü bağ kurabilirsiniz ki eğer bağ kuramıyorsanız hiçbir şey konuşmanın anlamı yoktur. Birincisi kan bağı ile olur. En sağlamı bu gibi görünür ama hem nicelik olarak çok azdır hem de ölüm vb. gibi nedenler bu bağın âniden kesilmesine neden olabilir. İkincisi ortada rasyonel çıkarlar olduğunda sağlanıp çıkarlar ortadan kaybolduğunda bireyler dağılır. Üçüncüsü  bireylerin aralarında ortak bir hikâyeye sahip olmasıdır ki bu yolla kurulan bağ, birinci gruptaki bağdan bile daha kuvvetli olabilmektedir. İnsanları birbirinden vazgeçirtmeyecek şey yaşanmışlıklar değil yaşanmışlıkların içindeki hikâyedir. Hikâye, anlatının bir formudur ve aslında hayat, bir anlatıya dayanmaktadır. Yaşam budur. 18-19 sezonu başında yönetim, teknik ekipten bir anlatı oluşturmasını istedi. Futbolcuların çoğu daha önce birlikte oynamışlardı. Şimdi bu birliktelik bir anlam kazanmalıydı. Bu fotoğrafa bir hikâye gerekliydi...
   
   Tüm bu beklentisizlik ve belirsizlik ortamında Trabzonspor, üçüncü bir stopere ihtiyaç duyuyor ancak maddî imkânsızlıklar hem hocanın hem de başkanın elini kolunu bağlıyordu. Bu durumda Ünal Karaman, 2017-2018 senesinde sözleşme imzalanan 19 yaşındaki Hüseyin Türkmen hakkında takımda kalsın raporu verdi. 
   Haftalar geçiyor, Trabzonspor'da belirsizlik ve beklenti arttıkça daha da artıyor, Galatasaray 4-0'lık skorla yenilirken Yeni Malatya'ya 5-0'lık skorla kaybediliyordu. Maç sonunda Ünal Karaman; Burak Yılmaz, Onur Recep Kıvrak, Zeki Yavru, Olcay Şahan ile karşı karşıya geliyor ve kritik Fenerbahçe maçı öncesinde bir yol ayrımına giriyordu. Bu maçta Hüseyin Türkmen, Abdülkadir Parmak ve Uğurcan Çakır görev alıyor ve maça özellikle Türkmen'in ve Çakır'ın performansı damga vuruyordu. Bu maçtan sonra herkesin takdirini kazanan Hüseyin Türkmen, Hosseini ve Zargo ile birlikte savunmada değişmeli olarak forma giyiyordu. 
   
   Kaderin cilvesi mi dersiniz şans mı dersiniz hoca etkisi mi dersiniz... 2010-11 sezonunda Trabzonspor'un üçüncü nesli Fenerbahçe'ye kaybedilen şampiyonluktan sonra dağılmıştı. Yeri geldi Akyazı; Fener'e dar edildi, küfürler edildi, yabancı maddeler atıldı ama Trabzonspor, bu 7 yılda Fenerbahçe'ye bir kez bile galip gelemedi. Olaysız geçmesi düşünülen ilk maçta, artık bitti denilen yerde Trabzonspor dördüncü neslini futbol vitrinine sürüyordu. Ömür'le, Yusuf Yazıcı'yla başlayan gençleşme ve özleşme hareketine Uğurcan Çakır, Hüseyin Türkmen ve Abdülkadir Parmak katılıyordu. 
   Rekabet, kişinin kendisiyle ilgilenildiğinde son derece yararlı bir duygu. Kendini başkasıyla kıyaslayan rekabet türleri ise insana sıkıntı yaratıp kendi eksiklerinin gözden kaçmasından başka bir şeye neden olmuyor. 
   7 yıl önce kadrosunun dağılmasına sebep olan Fenerbahçe, Trabzonspor kendi ergenokunundan çıkarken Trabzonspor'a sebep oluyor ve bir hikâye bahşediyordu. 
   Bu jenerasyonda Hüseyin Türkmen'in göze çarpan en önemli özelliği, çabukluğu ve son müdahalelerindeki başarısıydı. Türkiye alt yapısından yetişme her futbolcunun ortak sorunu olan fizik problemi Hüseyin Türkmen'de de görülüyordu. Ancak 19 yaşındaki çoğu Türk futbolcunun sahada yürümekte bile zorlandığını ve gelecek vadeden bir stoper olduğunu hesaba kattığımızda bu, şimdilik tolere edilebilir bir durumdu. 1.82 boyu bir stoper için dezavantajmış gibi görünse de çabukluğu ve attığı uzun toplarla ayağının iyi olduğu izlenimini vermesi Türkmen'i değerli kılan özelliklerdendi. Zaman zaman sağ bek pozisyonunda da görev yapabilmesinden de olacak Trabzonspor ona Sergio Hüsseini dedi. 
   Hüseyin Türkmen, tam bir Avrupai sağ stoper özelliği gösteriyordu. Kısa boyuna rağmen çabuk olması, uzun ve kısa paslarda ustalığı, lider özellikler gösterip yeri geldiğinde Dünya Kupası görmüş Hosseini'yi bile yönlendirmesi Thiago Silva'yı andırıyordu. Hani biraz daha fizikli olup müdahale etmek için rakibin ayağından çıkacağı son ânı beklemese hem değerini kat be kat artıracak hem de Trabzonspor'un kendi ceza sahası ve yayı dışından bu kadar pozisyona girmesine engel olacaktı. Bir de yanında en az 1.90'lık bir sol ayaklı stoper olsa Hüseyin Türkmen'in performansının yükseleceğinden kimsenin kuşkusu yoktu. 
   19-20 senesine girerken yetersiz bulunan Zargo ile yollar ayrılıyor, 1.91'lik sol ayaklı iki stoper Gaston Campi ve İvanildo Fernandes takıma katılıyor, Yusuf Yazıcı transferinden gelen Edgar İe, Feyonoord'a kiralanıyordu. Bu da her şey yolunda gittiği takdirde Hüseyin ile Hosseini'nin sağ stoper bölgesi için rekabete girmesi anlamına geliyor, Türkmen'in ayaklarının iyi olması ve çabukluğu Hosseini'ye göre daha yumuşak olmasına rağmen onu bir adım öne çıkarıyordu. Bu yüzden Ünal Karaman da Hüseyin Cimşir de Eddie Newton da nispeten genç Campi ile gelecek vadeden Hüseyin Türkmen ikilisinde israr etti. Ancak bu ikiliden istenilen performans bir türlü alınamıyor, ne Campi ne de Hüseyin Türkmen sahaya potansiyelini tam olarak yansıtamıyordu. Trabzonspor, hücum anlamında çok iyi işler yapıp puan tablosunda üst basamaklara tırmandıkça savunmada gösterilen zaafiyetler can sıkmaya başlıyordu. Sorunun baş kaynağı olarak Hüseyin Türkmen görülüyor, 18-19 senesinde gösterdiği olumlu tüm özellikleri olumsuza dönüyor, olumsuz özellikleri ise daha olumsuza dönüyordu. İvanildo'nun da gönderilmesinin ardından takımda sol ayaklı ve 1.90 boylarında tek stoperin Campi kalması Campi'nin oynamasını zorunlu kılıyordu. Devre arası transferi Messias'ın takıma bir türlü monte edilememesi, Da Costa'nın oynatılıp sözleşmesinin uzatılmak istenmemesi, ayrıca geriye dönüşlerde büyük sıkıntılar yaşaması, Hosseini'nin garip tavırları, Trabzonspor'u Hüseyin Türkmen'e mecbur bıraktı. Avrupa maçları, Ziraat Kupası, Süper Lig derken Hüseyin, henüz 20 yaşında kendini sıkı bir maç temposunun içinde buldu. Bu yaşlarda görülen mental ve fiziksel yorgunluk henüz 20 yaşında bir futbolcunun âhir kariyerini de etkileyebilir. Sezon başında hem sağ hem de sol stoper oynayabilen bir oyuncu takıma monte edilmiş olup Hüseyin Türkmen yedek bekletilip mental ve fiziksel yönde çalışmalar yapmış olsaydı belki bugün çok başka bir Hüseyin Türkmen izliyor olabilirdik. 
   Trabzonspor'da oynamak kolay değildir. Trabzon'da yaşamak kolay değil ki top oynamak kolay olsun. Hele hele Trabzon'un evladıysan Trabzonspor'da oynamak çelikten sinir gerektirecek bir iş. Kendisinden 1.5 yaş kadar küçük Ozan Kabak'ın hatta 1.5 yaş kadar büyük Mert Çetin'in yaptığı kadar Hüseyin Türkmen de hata yapmıştır. Ki bu, oldukça doğaldır. O dönem Campi'nin, Da Costa'nın, hattâ ve hattâ o dünya kupası görmüş Hosseini'nin yaptığı hatalar yanında Türkmen oldukça kusursuz kalır. Düşünün ki 20 yaşındaki bu çocuk, daha 2 sene önce Zargo ve Hosseini'ye liderlik yapan bir stoperdi. Şu an Göztepe forması giyen Atınç'ın 5 milyon€'ya Liepzig'e transfer olabildiği bir piyasada Hüseyin Türkmen, çok daha iyi yerlerde olmayı hak eden bir futbolcu. Serdar Aziz'in yalnızca tekme tokatla oyuncu durdurabildiği bir ortamda Hüseyin Türkmen, Sergio Ramos kalır. İddia ediyorum, bugün Trabzonspor HT4'ü gönderse yeniden stoper almak zorunda kalacak ve bu ona en az 2-3 milyon€'ya mâl olacak. Burada seviyenin düşüklüğünden bahsediyorum ve HT4'ün bu yüzden iyi bir futbolcu olduğunu söylüyorum. Yoksa Türkmen bu fizikle ortalamanın altındaki bir Batı Avrupa takımında ilk 18'e bile giremez. 
    Emrah Safa Gürkan, Ekşi Sözlük için kendi jenerasyonunun yaptığı müthiş bir atılım olduğunu söylemişti. Ekşi Sözlük'te Hüseyin Türkmen hakkında bunlardan ilki 01.12.17, sonuncusu 29.12.20 tarihinde olmak üzere  54 entry girilmiş. Gıyabında ilk kötü yorum 29.07.19 tarihinde yapılmış ve "Ancak ve ancak orta sıra takımların seviyesine çıkabilecek defans... Çok bireysel hatası var ve sert değil." denilmiştir. Bundan sonraki entrylerde hakkında iyi bir şey bulabilmek mümkün değil. Bu da bize Türkmen'in oyununun ne yönde seyrettiği yönünde sözel olarak önemli bir done vermektedir. Transfermarkt istatistikleri de zaten bu sözel istatistikleri destekliyor. Geçen sene ocak ayında 3.50 milyon€ bonservis bedeli olan Türkmen an itibariyle 1.90 milyon€. 
   Elimizde henüz 21 yaşında fiziksel ve mental olarak bitmiş bir stoper var. Üstelik Trabzonspor'un şu anki stoper ikilisinden formayı almak mümkün görünmüyor. Rötasyon olsa bile ancak Hosseini forma şansı bulabilir. Ancak Türkmen hâlâ çok genç ve isterse o patlamayı yapabilecek bir futbolcu. Anlaşılan o ki Trabzonspor, Türkmen'i gönderse bile bonservissiz göndermek istemiyor. Futbolcu, uluslararası arenada kendini gösteremediğinden yabancı takımlardan teklif de gelmiyor. Durum buyken Hüseyin ya yeniden kazanılacak ya da tamamen bitecek. Şu dönemde Türkmen'in yedek bekletilmesi hem zorunlu hem de akılcı ancak çabukluğu, uzun top atması, kısa olması sağ bek pozisyonunda neden denenmesin sorusunu da akıllara getiriyor. 
   Abdullah Avcı, Serkan'ın sakatlanıp Kâmil Ahmet'in hafif rahatsızlandığı Yeni Malatyaspor maçı öncesi sağ bekte Hüseyin Türkmen'e görev verdi. Maçta Kâmil'in yedek bekletilmesi rahatsızlığının çok da ciddi olmadığını gösteriyor. Maç öncesinde Abdullah Avcı bu tercihi hakkında Malatya'nın kanatlardan etkili olduğunu belirtip Türkmen'i bu yüzden tercih ettiğini söyledi. 
   
   
    HT4'ün pozisyonuyla Adem Büyük'ün pozisyonu karşılaştırıldığında Türkmen'in adam adama savunma yapıp esas görevinin Malatya'nın kanat oyuncusu Adem Büyük'ü önde marke etmek olduğunu görüyoruz. Bu haritaya bakıldığında HT4'ün sağ stopere çok yakın oynayıp "ikinci sağ stoper gibi oynadı" eleştirisi haksiz görünmektedir. 
   
   Bir maç önce Serkan Asan'ın yokluğunda sağ bekte Kâmil Ahmet görev yapmıştı. Kâmil Ahmet'in bir "orta saha sağ" futbolcusu ve rakibin de Denizlispor olduğu göz önüne alındığında oyuncunun ayaklarının çizgiye basıyor olması son derece normaldir. 
   
   Beşiktaş maçına baktığımızda ise Serkan'ın ayaklarının orta saha çizgisinin epeyi gerisinde ve hattâ sağ stopere çok daha yakın olduğunu görüyoruz. 
   
   Serkan'ın Konya ve Gençlerbiriği maçındaki konumu göz önüne alındığında Hüseyin Türkmen'in pozisyonel olarak hata yaptığını söyleyemeyiz. 
   Burada esas problem bir sağ bek için aldığı pozisyon da değildir. Savunmada sağ bekin yapması gereken en önemli görev topun tehlike bölgesine girişini engellemektir. 
   Modern futbolda her hoca az ya da çok şu meşhur gegen-pressing'ten etkilenmiştir. Yukarıdaki şemayı Hastalık Bu Futbol'un Futbolun Hackerı: Mancester City & Pep Guardiola Analizi adlı videodan aldım. Görüldüğü gibi şu pozisyonda sağ bekte görev alan futbolcunun pas opsiyonları son derece kısıtlıdır. Aynı durum sol taraf için de geçerlidir. Nwakaeme'nin kanat forvet olması, Marlon'un oldukça defansif olmasına rağmen fizik açısından yetersiz olduğundan hep son çizgiye kadar kovalayıp rakibin topla ilerlemesine neden olması Trabzonspor'un topu sık sık tehlikeli bölgeye sokmasına neden olmaktadır. Öte yandan Marlon, topu taça atmayacak kadar bile sağlamcı oynamaktadır. Bu yüzden rakibi son âna kadar kovalayıp topu kazanmaya çalışmaktadır. Marlon'un riske girmeden attığı paslar, Nwakaeme'nin dar alanda çok etkili olması ve diyagonal paslarla oyunun yönünü değiştirebilmesi, Trabzonspor adına tehlikeyi savuşturmak adına oldukça önemlidir. Öte yandan takımdaki en büyük eksiklik, sol bek mevkiinde görülmektedir. Ofansif anlamda da katkısı yetersiz olan bir bek 2 milyon€'luk bonservisi düşünüldüğünde yeterli görünmemektedir. Bu noktada golcü olmasına rağmen Novak, Trabzonspor için çok daha büyük bir problemdi çünkü savunma konusunda oldukça eksik kalıyordu. Marlon'un ise kanatta hücum oyuncusunu karşılarken son anda topa gerisini dönmek gibi bir problemi var ki profesyonel bir futbolcu bunu neden yapar anlamış değilim. Halı sahada oynarken bile birkaç defa yaptığınızda sizi dövecekleri bu hareketi ancak isteksiz bir futbolcu yapabilir. Sakin karakteri, geçen sene kiralık gittiği Boavista'da sıla hasreti çekmesi, kolay kolay adapte olamaması, bu yüzden maç içerisinde zaman zaman konsantrasyon eksiliği yaşaması çok önemli sorunlar. Onu izlediğimde 2008- 2011 yılları arasında Trabzonspor'un sol beki Hrvoje Cale aklıma geliyor. Son 10 yılda Trabzonspor'da izlediğim en iyi sol bek Emanuel Mas idi. İkinci sıraya ise 12-14 yılları arasında forma giymiş Marek Cech'i yazabilirim. Dolayısıyla Trabzonspor'un daha çift yönlü, ayrıca Nwakaeme veya o tip bir kanat forvet ile önlü arkalı oynayabilecek ortalama bir sol bek transferi defans çizgisinin ileri taşınıp daha diri bir oyun ortaya koymak açısından olmazsa olmazdır. 
   Dolayısıyla HT4'ün başarılı olup olmadığını anlamak için Yeni Malatya'nın Trabzonspor'un tehlikeli bölgesine ne kadar girdiğini görmemiz gerek. 
   (Sağ bekte Hüseyin Türkmen'in oynadığı Y. Malatya maçında Y. Malatya'nın ısı haritası) 
    
   (Sağ bekte Kâmil Ahmet'in oynadığı Denizlispor maçındaki Denizlispor'un ısı haritası) 
   

(Sağ bekte Serkan Asan'ın oynadığı Beşiktaş maçındaki Beşiktaş'ın ısı haritası)
   (Sağ bekte Serkan Asan'ın oynadığı Gençlerbirliği maçı ısı haritası) 
   Demek ki sağ bek pozisyonunda kim görev alırsa alsın topu tehlikeli bölgeye sokma konusunda üç bek de hemen hemen aynı performansı gösteriyor. O hâlde ofansif üretkenlik ve çeşitliliğin gerektiği maçlarda Serkan'ın, orta saha çizgisine yakın mücadele verilmesi gereken maçlarda Kamil Ahmet'in oynaması daha mantıklıdır. Kenarda savunma direncini artırması amacıyla oynatılan HT4, Kâmil'den ya da Serkan'dan çok da farklı bir performans sergilememiştir. HT4'ün çizgiye adam indirmeyeceğini tahayyül etmek, futbolcunun özelliklerini düşündüğümüzde imkânsızdır. Bu açıdan HT4'ün diğer iki beke göre tek avantajı boyunun biraz daha uzun olmasıdır. Serkan'ın geliştirmesi gereken ilk özelliği ise hava topuna vurdurmamasıdır. 
   Türkmen, sağ bek oynayabilecek seviyede teknik bir futbolcu değildir. Abdullah Avcı gibi bir hocanın ve Egemen ve Orhan Ak gibi defans futbolcularının teknik ekipte olduğu bir takımda Türkmen, beklenilen geri dönüşü yapamazsa bu, ancak ve ancak HT4'ün suçudur. 
   Ancak HT4 özellikleri itibariyle defansif yanı ağır basan bir sağ bek olabilir. Neden olmasın? Ancak bu koşullarda mümkün değil ve Hüseyin Türkmen'i bir savunmacı olduğuna ikna ettikten sonra sağ bek yapmak, çok büyük bir geri dönüş olur. 
   Burada bu konuda taraftarların da kulağı çekilebilir, makul eleştirilerde bulunulabilir ancak yapılan hataların arkasında durmak da yanlış ve haksiz dahi olsa eleştirilere, hattâ küfürlere göğüs germek profesyonel futbolcunun görevlerindendir. 
   Hayat âdil değildir ki taraftarlar ve futbol da âdil olsun. Benzer performans sorununu 19-20 senesinin başında Abdülkadir Parmak da yaşamıştı ancak yeteneği nispetince iyi bir geri dönüş sağladı. Aynı durum Hüseyin Türkmen için neden mümkün olmasın? 
   Kitap okuyarak aldığı hızlı kararların kritiğini annesiyle yapan bu gence inancımız tamdır. Yeter ki o, kendine inansın. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek