Futbol'un Felsefesi: Abdülkadir Parmak'a Tamah Eden Trabzonspor

    
    Yerli oyuncu söz konusu olduğunda en iyileri yetiştiren de en kötüleri yetiştiren de Trabzonspor olmuştur. 
   Neden en kötüleri yetiştiren Trabzonspordur? 
   Bu ifadenin açılması gerektiğini düşünüyorum. Bugün altyapısı olmayan hemen hiçbir kulüp yok ancak altyapıyı doğru kullanan hiçbir kulüp de yok. Sorun yetiştirememek. Sorun, elindeki yeteneği doğru yetiştirememek. Futbolcuyu doğru işleyebildikten sonra yetenek bulmak, işin kolay tarafıdır. Bugün İzlanda, Finlandinya, Norveç ve Danimarka gibi ülkeler dar havuzuna rağmen kaliteli futbolcular yetiştirebiliyorsa başarı budur. Yoksa 80 milyon nüfuslu bir ülkeden Çağlar'ın, Merih'in, Zeki Çelik'in çıkmış olması asla ülke anlamında bir başarı değildir. Üstelik bu futbolcular, bizden saf birer yetenek olarak ayrılıp Avrupa'da işlendiler. Eğer altyapıdan sürekli oyuncu çıkarabiliyorsanız Hüseyin Türkmen, Abdülkadir Parmak gibi futbolculara sabretmek zorunda kalmazsınız. Aynı altyapıdan, aynı jenerasyondan Abdülkadir Ömür, Yusuf Yazıcı, Uğurcan Çakır çıktı diye A takımda forma giymeye başladığı günden beri kendini geliştirmeyen, üstelik oyun anlamında her gün geriye giden Parmak'a- üstelik Flavio gibi bir futbolcuyu transfer etmişken- sabır göstermek zorunda kalmazsınız. 
   Trabzonspor'un 4 büyük nesilden oluştuğunu ve bu dördüncü büyük neslin Avrupa'da futbol oynayabilcek ilk nesil olduğunu "Hüseyin Türkmen'den Sağ Bek Olur Mu?" adlı yazımda anlatmıştım. Bazı futbolcular, bireysel çabalarıyla birlikte üst düzey futbolcu olma yolunda ilerlediler. Yusuf Yazıcı, bu konuda Trabzonspor'da gençlere liderlik eden isim oldu. Uğurcan, bu yaz Avrupa'nın iyi bir kulubüne Yusuf Yazıcı'nın bonservis bedeli rekorunu kırarak gidecek. Üçüncü nesilden ancak Gökdeniz Karadeniz, Rubin Kazan'ın efsanesi olabilmişti. O nesilden Fatih Tekke gibi bir futbolcu çıkmıstı ama aynı altyapıdan Tayfun Cora, Hasan Üçüncü gibi yıllarca Trabzonspor taraftarını canından bezdirenler de yetişmişti. 
    Durum hiçbir anlamda o zaman da farklı değildi. Trabzonspor'un borcu başını almiş gidiyordu ve Trabzonspor alyapıdan yetiştirdiği futbolcuları oynatmaya mecburdu. Bu mecburiyet, üst düzey futbolcuları çıkardığı gibi yanında eşantiyon olarak "kazma" futbolcuları da vermişti. 
   Trabzonspor, altyapı anlamında bu ülkenin önemli bir takımıdır. Alt liglerde hemen her takımın bir 61 numarası vardır. Kimi takımlarda iki hattâ üç Trabzonlu futbolcuya da rastlamak mümkündür. Durum bu şekilde devam ederse alt liglerde takımlar için "Trabzonlu çetesi" kavramı, Türk futbunda bir olgu hâline gelecek. 
   Trabzonspor'un metodu çok basit: Alt yapıya alabildiğince futbolcu alıp havuzu geniş tutmak. İkinci adım, bu havuz içindeki yetenekleri belirleyip yola onlarla devam etmek. Yani bu yol ayrımında futbolcu olabilme ihtimalleri olanlar ile kesin olamayacaklar ayrılıyor. Üçüncü adım, bu yeteneklerden A takımda oynayabileceklerle alt lig topçularını ayırmak. Dördüncü adım, A takimda oynayabileceklere önce antrenmanda, sonra kadroda şans verip son bir eleme yapmak. Burada A takımda oynamaya başlamış bir futbolcunun başka bir takıma, hele de rakip bir takıma transfer olabilmesi oldukça güçtür. Çünkü kimliğinde Trabzon yazan bir futbolcunun, başka bir takımda başarılı olması, Trabzonlular için kaos sebebidir. Beşinci aşama, kiraya gönderme, 1461'in iyi olduğu bir dönem kısmî olarak başarılı olsa da 1461'in de sürekli küme düşmesiyle fayda sağlamaz oldu. 
   Abdülkadir Parmak, 23 yaşına kadar kayda değer hiçbir başarı gösterememiş, skor katkısı oldukça düşük bir hücum oyuncusuydu. 2018-19 sezonunda Onazi'nin sezonu kapatmasıyla Ünal Karaman, bir Fenerbahçe maçında onu ön libero olarak görevlendirmişti. Aynı maç sahaya çıkan Uğurcan ve Hüseyin Türkmen'le birlikte etkileyici bir performans gösterip Ünal Karaman'ın gözüne girerek ligin geri kalan bölümünde ilk on birin değişmez ismi olmayı başarmıştı. 
   19-20 senesine büyük bir performans düşüklüğüyle başlayan Parmak, sahada pas atmaya dermanı olmayan Mikel'in gerisinde kalmış, sonradan oyuna girdiği maçlarda da yaptığı hatalarla taraftarı çıldırtmıştı. Mikel'in takımdan ayrılışıyla ön libero bölgesi için takimda neredeyse tek kalan Parmak, ligin 7-8 haftalık bölümünde üst düzey bir futbol ortaya koymuş, özellikle deplasmanda 3-1 galip gelinen maçta bacağında 1cm'lik yırtıkla çıkması ve iyi bir performans ortaya koyması, taraftarla arasını biraz olsun düzeltmişti. 
   Abdülkadir Parmak'ın başarılı olup olmadığını anlamak için Taylan Antalyalı ile bir kıyas yapalım. Bu kıyasası yapmamın sebebi, iki futbolcunun da benzer fizik kalitesine sahip olması ve İki futbolcunun da kariyerine hücumcu olarak başlayıp hücumda vasat bir performans sergilemesi üzerine takimlarının yokluk dönemlerinde 6 numara pozisyonuna çekilmeleridir. 18-19 sezonunda Parmak'tan beklenen, sola biraz daha yakın oynayıp Novak'ın geri dönüşlerinde bıraktığı boşluğu doldurmak, defans hattının önünde mücadele vermek ve kazandığı topları Sosa'ya aktarabilmekti. Nitekim 19-20 senesinde de bu böyleydi. Ancak bu sene Sosa ayarında bir 8 numara transferi yapamayan Trabzonspor'da Baker'in regista oynamasıyla takım hücuma geçtiğinde Parmak, ileriye yollandı. Zaman zaman geriden yaptığı sürpriz çıkıslar dışında ne defansif anlamda ne de ofansif anlamda hiçbir şey ortaya koyamayan Parmak, yeniden eleştiri oklarını üzerine çekti. Takım savunmaya çekildiğinde Baker'ın klasik 8 pozisyonuna geçmesiyle 6 numaraya kayan Parmak, kendisinden beklenen mücadeleyi göstermiyor ve ofansta ise ne kaleye yakın ne de uzak oynaması Trabzonspor'a hiçbir katkı sağlamıyordu. Fizik olarak oldukça yetersiz olması sebebiyle kazandığı topları ayağından çıkaramadan kaybediyor, hızlı gelişecek atağa engel oluyordu. Bu tür müdahalelerde Parmak, ayakta kalmayı denemiyordu bile. Oysa bu tür futbolculara tahammül etmenizi sağlayan şey, mücadele etmesidir. Parmak, ne bir görev adamı ne bir kesici ne de mücadeleci. Üstelik topu ayağından hemen çıkarabilecek ne görüş yeteneğine ne de oyun zekâsına sahipti. Birinci bölgede topu ayağından çıkarmadan birkaç kez dürtmesi, buna rağmen verdiği hatalı paslar ve top kayıpları Trabzonspor'un oyun olarak düşmesinde en büyük etkenlerden biriydi. 
   Gelelim Taylan'a. Galatasaray'ın 4-1-4-1 sisteminde hem geriyi tek başına düzenliyor hem yeri geldiğinde klasik bir 6 gibi yeri geldiğinde ofansif bir 8 gibi oynayabilen hem de oyunun akışına bağlı olarak elinden geldiğince ofansa da yardımcı olmaya çalışıp fiziksel yetersizliğini pozisyon bilgisi ve oyun zekâsıyla kapatan, ikili mücadeleye girdiğinde ise son âna kadar ayakta kalmaya çalışan bir Taylan Antalyalı profili görüyoruz.
   Daha önce de söylediğim gibi Sosa'nın varlığında Parmak'ın bu kadar ve böyle bir fonksiyon yüklenmesine gerek yoktu ancak A takımda iki yıldır forma giyen bir futbolcunun Taylan'ın bir iki ayda uygulayabildiğinin en azından yarısını uygulayabiliyor olması gerekiyordu. Yetenekse Parmak zaten Taylan'dan daha yetenekli bir futbolcu...
   İşte bu yüzden Taylan'ın Avrupa'ya transferi söz konusuyken Abdülkadir Parmak, muhtemelen bir Anadolu kulübünün yolunu tutacak. 
    Trabzonspor altyapısını Real Madrid'in alt yapısı La Fabrica'ya benzetiyorum. İki kulüp de yetiştirebildigi kadar oyuncu yetiştirmek istiyor. Ancak fark, Real Madrid ile Trabzonspor'un kullandığı yöntemin çok farklı olması. Mesele şu: Alt yapıdan vasıfsız futbolcular çıkıyor ve bunlardan verim alamıyorsa eleminasyon sisteminin gelişmesi gerekir. Trabzonspor, Trabzon gençlerinin İş ve İşçi Bulma Kurumu değildir. Darü'l aceze hiç değildir. Alt ligler oynatacak oyuncu bulamıyorsa daha iyisini yetiştirsin. Eğer potansiyel, ön libero bölgesinde Parmak seviyesinde kalıyorsa o hâlde burada Parmak'ın ya da Ahmet'in Mehmet'in oynamasının farkı yoktur. Genç ve yerli fetişimiz varsa o zaman altyapılarda her zaman daha genci bulunabilir. O zaman Trabzonspor, önce sahada ayakta kalabilen futbolcu yetiştirmeli. Bunun için de genç futbolcuların fizik yapısı her gün izlenmeli. Fiziksel anlamdaki eksiklik, oyun zekâsıyla geliştirilmeli. Futbolcuların temas bağımlısı olduğu bir ligte fiziği kötü çocuklara pirim verilmemeli. 
   Yıllardır Ajax modeli denilip duruyor. Ajax ve Barcelona altyapısı Johan Cruyff'un şu ilkelerine dayanır: Altyapı araçtır, kazanmak için oynamaz. Altyapı, A takımla aynı taktik disipline bağlı olmalıdır. Bu sayede A takıma çıkan bir oyuncu yabancılık çekmez. Fiziği kötü bir futbolcu, bu açığını oyun zekâsıyla telafi edebilir. Eğer hiç ikili mücadeleye girmezse hiç ikili mücadele kaybetmemiş olur. Bu yüzden temel futbol bilgileri dersi altyapıda okutulmalıdır. Altyapıda muhatap, her zaman yöneticilerdir. O yüzden önce altyapı, iyi teknik adamlara emanet edilmelidir. 
   La Fabrica geçen sene Avrupa'nın dört bir yanına yaptığı transferlerle kasasına 98 milyon€ koydu. Trabzonspor ise alt liglere gönderdiği futbolculardan yetiştirme bedeli bile alamıyor. Bu durumda alt ligleri beslemenin amacı ne? 
   Trabzonspor, her sene Avrupa'ya futbolcu yollamalıdır. Bu, artık bir kanundur. İkinci olarak elde ettiği gelirin bir kısmını alt yapıya harcamalıdır. Yoksa daha çoook Parmaklara tahammül eder, yerini kiminle dolduracağımızı kara kara düşünürüz. 
   Bu yüzden Eddie Newton'un takıma tek olumlu dokunuşunun 50 kişiyle kamp yapmamak olduğunu düşünüyorum. İşinin erbabı olan; özel arabasıyla kilometrelerce yol yapıp soğuk bir kış gecesinde bir ailenin kapısını çalar, uykusunda uyuyan çocuğun bacaklarını avuçlayarak çocuktaki yeteneği görür. İşinin erbabı olan Bielsa, futbolcu olacak çocuk da Pochettino'dan başkası değildir. 
   Önce yönetici... Altyapılarda görev yapacak hocanın bir iddiası, bir felsefesi bilgi birikimi olmalıdır.  
   Özkan Sümer Futbol Akademisi, modern bir futbol akademisine dönüşmelidir. Gerçek bir futbol akademisi, profesyonel futbolcular yetiştirir! Canı istemeyince oyuna girmeyenler değil!..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek