Oyunu Anlamak: Kayserispor: 4-2 Trabzonspor

   Daha önce Kayserispor ile ilgili değerlendirmemizde Kayserispor'a ciddi bir yatırım yapıldığını ancak Kayserispor'un bu yatırım doğrultusunda henüz bir başarı getirmediğini yazmıştık. 
   Emre Demir ve Doğan Alemdar'ın bir Anadolu kulübünden Avrupa'ya transfer olabilmesi güzel bir iş olmakla birlikte bunda Kayserispor'un kurumsal anlamda bir başarısı olduğunu düşünmüyorum. Kayserispor'un Türkiye şartlarında iyi bir tesise sahip olması eğer bir başarıysa bence başarının ne olduğu konusunda tekrardan düşünmeye ihtiyacımız var. Bu çocuklar tıpkı Merih Demiral, Ozan Kabak, Uğurcan Çakır, Çağlar Söyüncü, Kerem Aktürkoğlu gibi tırnaklarıyla kazıya kazıya ve çok daha önemlisi kendi bireysel farkındalıklarıyla hak ettikleri seviyelere geldiler. 
   Sezon başı kampı yaptığı Yalçın Koşukavak'a yalnızca 1 maçlık zaman tanıyabilen Berna Gözbaşı, göreve geldiği 22 Kasım 2019'dan bu yana tam 8 teknik direktörle çalışmış. Kadir Has stadının zemini çeltik tarlasından farklı değil ve gerçekten Türk sporuna, sporcusuna, şehrine faydalı olmak isteyen bir başkanın zeminini bu hâlde saklaması ayrı, kimsenin bunu denetlememesi ve bu zeminde maçın oynatılabilmesiyse apayrı bir facia. 
   Oyunu Anlamak, her zaman sahanın içinde kalmıştır ve sahanın içinde kalmaya da devam edecektir. Öyle ki sahanın içindeki tek nesnenin futbol topu olmasını temenni ederiz. Ancak ne kendi ne de başkasının sporcusuna saygı duyanlar için tribünlerden sahaya bir şeyler atmanın bir sakıncası yok. 38. dakikada telefon ışıklarının açılarak Samanyolu'nun söylenmesi güzelliğini, özellikle ikinci yarıda sahaya atılan maddeler gölgede bıraktı. 
   Yalnızca insan yarışır. Yarışmak, insanî bir şeydir. Dolayısıyla sporun içindeki herkes bu yarışmanın bilincinde olmalı ve hümanist olmalıdır. Spor, uzaktan veya yakından ilgili herkes için bir hümanizmadır. 
   Ben Trabzonspor taraftarıyım ve bu gerçeği kimseden saklamamın ne bir anlamı ne de gereği var. Bu yüzden Trabzonspor hakkında yazıyorum. Ben bu yazıları yazarak aslında sadece kendi kapımın önünü süpürüyorum. Dizilişleri anlatmak kadar tribünleri anlatmak da futbolun içindedir. Üstelik bu, yalnızca Kayserispor'un değil bütün Türkiye'nin sorunu. Trabzonspor tribünlerinin de bu konuda pir ü pak olduğunu söyleyemeyiz. Bu yüzden bu da bir eğitimdir ve bu konuların da üzerinde durulmalıdır. 
   Ortada bir oyun olmadığı için oyun hakkında bir değerlendirme yapamayacağım ancak 0-0'a oynadığın maçta 88'de, mutlaka kazanmak istediğin bir maçta daha 3. dakikada penaltıdan ve maçın son bölümünde gol yemesine rağmen Kayserispor maçtan hiç kopmadı. Kendi oyun ezberleri dahilinde kenar ortaları, kanat organizasyonları ve dikine paslarla etkili olmaya çalıştılar. Bu yüzden kendi imkânlarında değerlendirildiğinde gerçekten iyi bir oyun ortaya koyduklarını söylemek gerek. 
   Gelelim bugünkü krize ve Trabzonspor taraftarlarının "bize ne oldu" demesine..
   Bize hiçbir şey olmadı. Trabzonspor zaten mükemmel bir oyun oynamıyordu. Her maç farklı bir taktikle, asla birbirini tamamlamayan oyuncu grubuyla maç kazanmasını bildi sadece. Her şeyi yoluna koymak için şampiyon olması gerekiyordu ve bunu da yaptı. 
    Futbol'un Felsefesi: Trabzonspor Eleştirileri Ne Kadar Doğru adlı yazımda ilk yarı için medyadaki Trabzonspor eleştirilerine cevap verirken bu oyunu neden oynayamadığımızı da açıklamıştım. Sezon içerisinde bu sorunlara kısmen ve idareten çözüm bulunsa da vakit henüz çok erken. Asıl sorun, bahsettiğimiz bu defoların aslında hiç yokmuş veya giderilmiş gibi davranılmasında. 
   Daha da önemlisi, Trabzonspor'un Molde maçı sonrası bek performaslarını değerlendirip oyunun eksik yönlerini de Futbol'un Felsefesi: Futbol; Bir Takım Oyunudur, Bireysel Hata Olmaz adlı yazımda anlatmıştım. Yazılarımda Trabzonspor'un bütün buglarının Molde maçlarında ayan beyan ortada olduğunu defalarca yazdım. Bugün Kayserispor'un oynadığı oyun, yedek kulübesinin imkânları ve pas oyunu oynayan bir takımın çeltik tarlası gibi bir zeminde top oynamaya çalışması düşünülürse bu skor kesinlikle şaşırtıcı değil. 
   Sene sonunda takımdan ayrılacak futbolcu sayısı çok olur. Yedek kulübesinin imkânları zaten sınırlı. Bütçe desen, Türk futbolunda olmayan paralar harcanıyor. Bu durumda alt yapıdan futbolcu yetişmesi şart. Gelen futbolcuların 30'unu geçmememiş kaliteli oyuncular olması bir diğer şart. Bizim ligimizin içinden geçer veya gelse iş yapar, en azından yedek kulübesini zenginleştirir motivasyonuyla yapılan her transfer elde patlar. Hele Avrupa'yı ve döviz kurunu düşünecek olursak bu tür futbolcuların Türkiye sınırları içerisinden adım atmaması gerek. Çünkü belli ki bir şeylere doymuş futbolcularla bir şeyleri garantiledikten sonra oynayamıyorsun, hele tempoya hiçbir cevap veremiyorsun. 
   Bazı birlikteliklerin de bu süreçten sonra Trabzonspor'a zarar vereceğini düşünüyorum. Çünkü olmuyor ve bu futbolcuların en azından bir süre takımdan ayrı kalmaları gerek. Kalitesiz veya yeteneksiz olduklarından değil kültürel doku, onların yeteneklerini sahada özgür bir şekilde sergileyebilmesine izin vermiyor. 
   Nwakaeme'nin ise artık yolcu olduğu, Trabzonspor'un Nwakaeme'nin şartlarını karşılayamayacağı kanısındayım. O da Trabzonspor da kendi açısından elbette haklı. Ancak geçen 10 yılda Trabzonspor'un yıldız etiketli futbolcuya bakış açısı hiç değişmemiş. Yattara; şehir, taraftar ve kulüp için neyse Nwakaeme de o. Bu bakış açısının değiştirilmesi, bu kadar Nwakaeme odaklı bir oyun oynanmıyor olması gerekirdi. Zaman zaman takımın hücumsal anlamda bütün yükü, Nwakaeme'ye bindi. Ki Nwakaeme asla bu yükü kaldırabilecek bir futbolcu değildi. Hatta 19-20 senesinden sonra Nwakaeme'nin yedeği bile olamadı. Artık daha planlı ve programlı hareket etmek gerekiyor. 
   Tam bir Anadolu uyanışı açısından Ziraat Türkiye Kupası'nı da başka bir takım alması daha iyi olur. Böylelikle 2010-2011'de başlayıp yarım kalan işin, bu sefer büyümesi ve çoğalması mümkün olabilir. Türk futbolunda her bölge ve her şehir âdil bir şekilde takımlarını temsil edebilir. 
   Bir parantez de teknik adamlara açmak istiyorum. Abdullah Avcı'nın maç boyu yaşanlarla karşı sinirlerine hâkim olabilmesi ve bütün toplumu sağduyuya davet etmesi, Türkiye'de oyunun gelişimi adına önemliydi. Buna karşılık Hikmet Karaman'ın tribünlerin de iyi iş çıkardığını söylemesi, sorgulanmaya muhtaç. Bir teknik adamın sırf kendi koltuğunu korumak ve tribünle arasını düzeltmesi için vandallığı alkışlaması ülke futbolunun dünü, bugünü ve yarını hakkında çok önemli fikirler vermektedir. Gönlüm, her ne olursa olsun sahanın içinde kalanlardan yana olacaktır. 
   Öte yandan Kayserispor tribünlerinin Hikmet Karaman'a da büyük haksızlık yaptığı doğru. Karaman devre arasında oyuncularına Real Madrid'in PSG ve City maçlarını örnek verdiğini söylüyor. Kendini geliştirmeye meraklı biri ancak onun yaş grubunda, onun yetişme anlayışı dahilinde Hikmet Karaman ancak bu kadar olabiliyor. Kendisine uzun yıllardır bir proje sunulmadı ve bu kaotik ortamda kaybolup gitti. Üstelik henüz 62 yaşında. Elbette o da bir şeyler kazanmayı isteyecektir. 
   Bunu hak edip etmediğini tam olarak bilemem ama Hikmet Karaman'ın da oyunun gelişimi adına bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. Herkesin var olanı tüketmeye çalıştığı bu ortamda Hikmet Karaman da herkese uymayı tercih etti. Gerçekten saygıyı hak etmesi, kitlelere dur diyebilmesiyle mümkün olabilirdi. 
   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkülerin Söyledikleri: İki Şeye Pişman Olan Ağasarlı Cayan Hüseyin

Türk Düşüncesi: 2023 Sath-ı Mailine Girerken...

Tolgahan'ın Gözlüğü: Acı Çekmek